RSS

27.02.2009

Biraz gülelim



Adamın biri sahilde gezerken bir şişe bulmuş, şişeyi temizlerken içinden hoooop diye bir cin çıkmış.

Cin: „Beni kurtardığın için, dile benden ne dilersen!“ demiş

Adam: „Buradan Amerikaya kadar üç şeritli bir Otoban yaparmısın?“ demiş

Cin: “Bu çok zor bir iş, başka bir dilek dilesen!” demiş

Adam biraz düşündükten sonra: “Tamam, o zaman benim kadınları anlamamı sağla!“ der

Cin biraz düşünür ve yüzünü buruşturarak: ”Otoban kaç şeritli olacaktı?“ diye sorar;-))



Resim:http://www.love-is-freedom.com/freie_energie/wasserautos/joecel/Flaschen-Geist-Wunderlampe01.jpg

26.02.2009

Yürekler acısı


Dün işyerinde arkadaşımın biri Hollanda´da bir Türk uçağı düşmüş dedi, o anda işimin çokluğu, gelen müsterilerin karmaşasıyla unutmuşum.

Bugün Hürriyet Gazetesinde görünce yüreğim sızladı. Hollanda´da düşen THY „Tekirdağ“ uçağımızda 9 kişi öldü, 6´sı ağır 84 yaralı var.

Ölenlere Allah´tan rahmet, ailelerine sabır ve yaralılara da şifa diliyorum.

Çok üzgünüm ve sözün bittiği yerdeyim, detaylı Haberler burada.


23.02.2009

Rüya

Cumartesiyi Pazara bağlayan gece rüyamda bana ait olmayan bir bahçeden, taze Bakla, Fasülye, Patlıcan ve Biber çaldım, iş arkadaşımla beraber. Sonrada olay yerinden kaçtık.

Sabah uyandığımda rüyamı eşime anlattım. Kalktıktan sonra eşim oturma odasını havalandırmak için pencereleri açmak isteyince, bir de ne görelim, densizin biri gece camlara Yumurta atmış ve bu yumurtalar sabaha kadar pencerede kurumuşlar.

Eşimin bu olanlara yorumu ise: „Çaldığın sebzelerin cezası çabuk gelmiş, çek bakalım şimdi cezanı!“ oldu.

Eh biz de Pazar sabahını Pencere silmekle geçirdik tabiiki. Kendisi, bunun ne kadar da benim cezam olduğunu düşünsede, bana gene de yardım etti silerken pencereleri;-))

20.02.2009

Küçük cadım

Bugün biraz küçük ve tatlı cadımdan bahsetmek istiyorum. Tatlı cadım çok meraklı, çok konuşan ve soruları hiç bitmeyen bir çocuk. Bu, biz büyükleri bazen zor duruma düşürsede onun bu hallerini hepimiz seviyoruz. Onda olağan üstü bir öğrenme merakı var ve ben bunun hep böyle kalması için her zaman dua etmekteyim.

Kızım o kadar meraklı ki, daha 2,5-3 yaşındayken ablasının nette chatlaşırken arkadaşlarına neler yazdığını merak edip, kendi kendine okumayı öğrenmişti:-))

Geçen gün okuduğu Kitapları şöyle bir saydım ve şimdiye kadar okuduğu Kitap sayısının 300 geçtiğini gördüm, bazı haftalar 2-3 Kitap okuyan bir çocuğa sahip olduğum için mutluyum. Bu Kitaplar öyle bildiğiniz, ince 50-60 Sayfalık çocuk Kitapları değil, bayağı kalın ve yedi yaşının üzerinde ki konularda ki Kitaplar. En şaşırtıcı olanı da okumakla kalmayıp, okuduğu herşeyi anlaması ve onları aklında tutup, yeri geldiğinde gayet güzel bir şekilde bu bilgileri kullanması.

Aklıma gelmişken böyle bir anı anlatabilirim!
Kızım o zaman daha beş yaşında, kendisi bahçede ip atlıyor ve ben de balkondan onu seyrediyorum.

Kızım: Anne sen Metamorfozun ne olduğunu biliyormusun?

Ben: Ben biliyorum, sen biliyormusun?

Kızım: Tabii biliyorum!

Ben: Anlat o zaman, ne olduğunu.

Kızım: Metamorfoz başkalaşım demek, mesela Tırtılın Kelebeğe dönüşmesi gibi, doğrumu anne!

Ben: Doğru annecim, sen bunları nereden öğrendin?

Kızım: Ansiklopediden!

Ben: Höööööh, nasıl yani, Ansiklopedi mi okudun?

Kızım: Kitaplarımın hepsi bitmişti, ben de okumak için birşeyler aradım, Ansiklopediyi buldum Kitaplıkta.

Ben: !”$§”&&/..-()(?(&&/%&

Bu çocuk işte böyle bir çocuk ve ben onu bize verdiği için Allahıma her gün duacıyım. Ben her gün onunla yeni dünyalar keşfediyorum ve yeni birşeyler öğreniyorum. Ne mutlu bize böyle bir çocuğa sahip olduğumuz için. Bu çocuklar bizim yaşama sevinçlerimiz, onlarsız bir dünya düşünemiyorum. Onlar için her zorluğa, her sıkıntıya, her derde katlanmaya razıyım ben.

Ha bir de her gün Gazete okuması lâzım, eğer Babamız o gün Gazete almamışsa evde kıyamet kopuyor.

Başka bir gün de size, Polonyum adlı kimya maddesini nasıl anlattığını yazarım.

Sevgiyle kalın

19.02.2009

Matematik


Dün küçük cadım arkadaşıyla Matematik ödevlerini yaparlarken, arkadaşı „Matematik neye yarar ki, ben Matematiği sevmiyorum“ demiş, küçük cadımda „Ama dünyadaki hiç bir şey Matematiksiz olmaz ki“ demiş.

Bunun üzerine arkadaşı „Neden“ diye sorunca „Bak, kaşımızın, gözümüzün, burnumuzun, kulaklarımızın yüzümüze olan uyumu ve kollarımızın, bacaklarımızın birbirine uyumunun çok güzel olmasının sebebi ölçülerdir, ölçüler ise Matematik demektir. Çiçek yapraklarının saplarına olan uyumu da Matematiktir. Dünyada ölçüsüz hiç bir şey yaradılmamıştır“ demiş.

Bunları bana anlattığında gurur duydum küçük cadımla.

18.02.2009

Kaybettik

Büyük bir Ustayi kaybettik, Allah rahmet etsin, mekani Cennet olsun!


Gelin bir nazar eylen
Noldu cihan içinde
Niceler toprak oldu
Bu az zaman içinde

O taze güller soldu
Bülbüller ötmez oldu
Ata, ana zâr oldu
Kaldı zindan içinde

Canları oda yandı
Kuzuların kurt aldı
Ardınca baka kaldı
Zâr-ü figan içinde

Ey nice yârenleri
Hasret kaldi canları
Meğer ki buluşalar
Yarın cinân içinde
Yunus Emre

14.02.2009

Köprü

Köprü kurmak olmalıdır Ínsan gibi Ínsan olanların en büyük ideali.

Kötüden → Ìyiye
Acıdan → Tatlıya
Gençlikten → Yaşlılığa
Yokluktan → Varlığa
Kinden, nefretten → Sevgiye
Çocukluktan → Yetişkinliğe
Hamlıktan → Olgunluğa
Koşuşturmaktan → Dinginliğe, Huzura
Karanlıktan → Aydınlığa

Köprü kurmak olmalıdır Ínsan gibi Ínsan olanların en büyük ideali, yıkmak olmamalıdır Ínsanlık, kurulmuş köprüleri.
************************************************************************************
Aşağıdaki hikâyeyi
Ilkayınmekanin da buldum ve çok hoşuma gitti, sizlerle paylaşmak istedim.

Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yasayan iki erkek kardeş vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık baş gösterdi. İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen anlaşmazlık, giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu.


İki kardeş, birbirlerine yalnızca küsmekle kalmadılar, yıllardır ortaklaşa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip oldukları tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar. Küçük bir yanlış anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık, giderek büyüyen bir uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı kullanılan hoş olmayan sözlere bıraktı.
Bunun arkasından da beklenenler oldu ve kardeşler arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik yaşanmaya başladı.

Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi. Elinde büyük bir marangoz

çantası vardı. Ev sahibinden geçici bir iş istedi :

- "Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim", dedi. "Elimden hemen her iş gelir. Birkaç gün çalışırım, işi bitiririm." Büyük kardeşin aklına o an bir "iş" geldi.

- "Evet, sana göre bir işim var" dedi ve küçük kardeşinin çiftliğini işaret etti. "Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı. Sonra o, buldozeriyle oraya ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayıran bir dere var."

İş isteyen adam, büyük kardeşin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra sordu :

- "Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" dedi. Büyük kardeş önce kuşkusunu, sonra da kararını açıkladı :

- "Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış olabilir", dedi. "Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım."

Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi. "Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit yapmanı istiyorum" , dedi. "Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek zorunda kalmasın".

İş arayan usta, başını salladı:

- "Sanırım durumu anladım, efendim", dedi. "Şimdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini gösterin ki hemen işime başlayayım.

Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin olduğu yeri gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti. Usta ise, tüm gün boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya koyuldu.

Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı. Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı.

Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, yanlarındaki korkuluklarına varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış ve tam anlamıyla "usta işi" denilecek kusursuzlukta bir köprü uzanıyordu. Büyük kardeş, hâlâ geçmeyen şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan birinin geldiğini gördü. Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi olduğunu anladı.

Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu :

- "Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin", dedi ağabeyine. "Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel..." Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar.

Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.

- "Gitme, dur, bekle?" diye seslendi ona. "Sana yaptıracağım birkaç iş daha var, çiftliğimde..." Usta gülümsedi :

- "Ben buradaki işimi tamamladım, gitmem gerek", dedi ve ekledi : "Yapmam gereken daha çok köprü var..."
*****************************************************************************************************************
Sevgi ve Hoşgörüyle daha bir çok Köprüler kurmamız umuduyla hepinizin Sevgililer gününü candan kutluyorum.

Sevgiyle kalın

13.02.2009

Keşke sen gitseydin

Bizim evde bu sıralar garip bir şeyler oluyor, büyüklerin yüzleri hep asık. Babam daha da çok sinirli bu günlerde. Dün dayımın kızı „Annen Almanyaya gidecekmiş, babamdan duydum“ dedi. Sordum „Almanya ne ki“ diye. Ablam „uzak bir yerde“ dedi. Annem gidince cok günler gelmiycekmiş, ama ben inanmadım, hem annem hergün biz uyanmadan işe gidiyor ve akşama dönüyor. Nasılsa Almanyadan da döner akşam olunca. Ben büyüdüm ama kardeşim daha çok küçük, daha bebe sayılır, doğru düzgün konuşamıyor bile. Mutfağa „mıkmak“ diyor ben de ona gülüyorum. Annem bizi bırakıp gidermi sahi?

Gidip mutfakta çorba pişiren anneme soruyorum „sen Almanyaya gidecekmişin, doğru mu“ diyorum. Annemin elindeki kaşık duruyor birden, annem ocağın altını kapatıp geliyor yanıma, yaşlı gözlerle bakıyor gözlerime sonra yutkunuyor ve evet der gibi sallıyor başını. Başlıyorum ağlamaya, annem „Sus güzel kızım, ağlama“ diyor, Almanyaya gidince çok para kazanacakmış, daha güzel ve geniş bir evimiz olacakmış ve hem bize yeni giysiler alacakmış annem. Bir de bol bol çikolata getirecekmiş bize.

Ben bunların hiç birini istemiyorum ki, ben annemi istiyorum, başlıyorum daha sesli ağlamaya. Annem „sus kızım, şimdi Baban duyacak ve bize kızacak“ diyor. O an nefret ediyorum Babamdan. Babam çalışıp, eve ekmek getirseydi annem gitmezdi Almanyaya. Yaz, kış Pamuğa, Tütüne, Zeytine, çapaya ve ya başkalarının evine temizliğe gitmezdi. Bizim yanımızda olur, bizi daha sık kucağına alır, öper severdi. Her akşam bu kadar yorgun olmaz, gece sabahlara kadar çamaşır yıkamazdı.

Ve soğuk bir kış günü annem bir otobüse bindi ve gitti. Annem gittikten sonra ben uzun bir zaman annemin yastığıyla yattım, çünkü yastığa kokusu sinmişti, ninem ne zaman yıkamak için yatığın kılıfını istese, dayak yemeyi göze alarak, kıyametleri kopardım, vermedim kılıfı. Onda dünyanın en güzel kokusu vardı, annemin kokusu.

Her gördüğüm uçağa el salladım hep, çabuk uçsun, bana annemi getirsin diye.

O gün eğer ikinizden birinin gitmesi gerekiyorsa idi, bu giden sen olmalıydın baba.

O gün keşke sen gitseydin Baba!

12.02.2009

Hayret


Dün işyerindeki arkadaşın biri, bir başka iş arkadaşının benim hakkımda dedikodu yaptığını ve bana pislik attığını anlattı, ben de gülerek „Altına, Elmasa pislik atılsada, bunlar değerinden bir şey kaybetmezler ki“ dedim.

Sonra eve gittikten sonra kendi, kendime hayret ettim, nasıl bu kadar sakin kalabildiğime ve söylediğim söze, ama sonradan çok hoşuma gitti bu halim. Ben olgunlaşıp, sakinleşiyormuyum ne. Halbuki birden parlayan bir yapım var.

Bu haller ne hikmetse bu siralar. Bekliyelim bakalım, vardır bir hayır.

11.02.2009

Önyargı

Önyargı ne mi? Önyargı dün kızımın başına gelenlerdir:

Dün Kızım bir kaç arkadaşıyla Üniversiteye kaydını yaptırmaya gitmişler, kayıtlarını yaptırdıktan sonra bunu kutlamak için bir Cafeye gidip Kahve içmişler ve sonra da bir Alışveriş Merkezine gitmişler. Orada her genc kızın olduğu gibi, Takılara bakmışlar ve kızımın eldivenleri kendisini rahatsız ettiği için eldivenlerini çantasına koymuş.
Tam Alısveriş Merkezinden çıkacakları anda bir güvenlik görevlisi onları durdurmuş ve kendisiyle gitmelerini söylemiş, bizimkiler suçlu gibi bütün dükkanın içinden geçirilerek bir odaya götürülmüşler, ne suç işlemiş olduklarını bilmedikleri için hem çok korkmuşlar hemde çok utanmışlar.
Görevli bunlara çantalarını ve üzerlerindekileri araması gerektiğini söylemiş. Kızım neden diye sorunca da kendilerinin hırsızlık yaptıklarından şüphelendiklerini söylemiş. Bizimkiler de buyrun arayın demişler.
Görevli çantalarını altüst etmiş, tabiiki bir şey bulamamış, bulamadıkçada deli olmuş tabiiki. Kızımın ve arkadaşının ceketlerine varasıya kadar aramış, bir şey bulamayıncada kuru bir özür dilemeyle göndermişler.
Tipimizden yabancı olduğumuz belli ya hemen her yerde potansiyel hırsız gibi davranıyorlar. Çok sinir oluyorum, sanki hiç hırsızlık yapan Alman yok gibi.
Buna benzer daha bir sürü olaylar geçiyor başımızdan buralarda. Neymiş efendim, Türkler pismiş, kokarmış, bunları söyleyenlerin daha düne gelene kadar evlerinde bir banyoları bile yoktu. Lavobanın başında lifle silinip kendini temiz sanan bir millet, kalkmış bize pis, kokmuş diyor. Bizim en fakirimizin bile evinde hic olmassa bir banyosu vardır.

6.02.2009

Duyuru

Bazi okudugum Bloglara Belgin adinda alakali, alakasiz Yorumlar yapiliyor. Bu Belgin imzali yorumlarin benimle yakindan, uzaktan bir ilgisi yoktur. Benim yazdigim yorumlarda Ismim ve Resmim görünmektedir ve üzerine Tiklayinca benim sayfama ve ya Profilime ulasilmaktadir, eger bu mümkün degilse o Belgin ben degilimdir.
Incegülün sayfasinda yasanan tatsizliklarin benim basimada gelmesini istemiyorum. Bütün herkese duyurulur!!

1.02.2009

Karne

Küçük cadım Cuma günü Karnesini aldı, bütün derslerden 2 almış. Bu zaten beklediğimiz bir şeydi ama görünce Babasi ve Ben nasıl sevindik, nasıl sevindik anlatamam (Burada Notlar Türkiyedekinin tam tersi, yani 1=Pekiyi, 2=Iyi vs.)

Gurur duyduk küçük cadımla, çünkü bizim cadı geçen sene 1.ci Sınıftan, 3.cü Sınıfa atladı ve bütün dersleri çok iyi.

Öğretmeni „Aslında her şeyi biliyor, öbür dönemde biraz daha cesaret gösterip sözlü olarak derslere daha çok katılırsa bütün Notları Pekiyi olabilir!“ dedi.

Küçük cadım hızla büyüyor. Onun bir kaç yıl sonra kendi yoluna gideceğini düşünmek bana hem üzüntü, hem de buruk bir sevinç veriyor.

Hepimiz seni çok seviyoruz ve seninle Gurur duyuyoruz, tatlı cadım.