RSS

31.12.2008

Yeni Yiliniz Kutlu olsun



Bu yıl benim için bol bol sağlık sorunlarıyla geçti. Uzun zamandır buraya ve Blog arkadaşlarıma uğrayamamamın sebebi yeniden ameliyat olmak zorunda kalmamdır. Bir ayın içinde iki defa ameliyat olmak ve kaybettiğim onca kan beni fena halde halsiz düşürdü.

Şimdilerde bol bol dinleniyorum ve kendime gelmeye çalışıyorum.

Herkese Mutlu, Huzurlu ve Sağlık dolu yeni bir Yıl diliyorum.

Hepiniz sevgiyle kalın!!

9.12.2008

Bayram

Herkesin Kurban Bayrami kutlu olsun.
Allah hepimize daha nice nice Bayramlarda birlikte olmak nasip etsin.

Sevgiler

3.12.2008

Bugünlerde


Bu sıralar canım hiç bir şey istemiyor. Üstümde bir Karabulut, sanki beni boğuyor, soluk alamıyorum. Kendimden başka kimseyi görmek şöyle dursun, hiç bir sese bile tahammülüm yok.

Ben kendime bile çok geliyorum şimdilerde. Kendimi karanlık bir kuyunun içinde hissediyorum. Bu kuyudan hem kurtulmak, hem de örtüyü başımın üzerine çekip bir daha hiç meydana çıkmamak istiyorum.

Evli ve iki çocuk annesi olarak ne kadar kendi içine çekilebilirsin ki. Yapamıyorum ama bu defa da suratımı asık gören Ailem, bunu onlara karşı yaptığımı düsünüp alınıyorlar. Kendi kendime bile çok geldiğimi onlara nasıl anlatayım bilemiyorum.

Yemek yapmayı bırak, yemek yemek bile çok ağır bir yük gibi geliyor. Nefes almak, insanlarla konuşmak insana bu kadar zor gelebilirmi?

Sebepsiz ağlama nöbetlerinden, kendimden bıktım. Işe gidip, geliyorum ama sanki o insan ben değilim ve kendi kendimi bir Film izler gibi izliyorum.

Ruhum sanki bir kıskacın içinde ve birileri durmadan sıkıştırıyor ruhumu. Beynimdeki düşüncelerden kurtulmak, çirkin Anılarımı yok etmek, bütün olumsuzlukları atmak istiyorum ama yapamıyorum, buna gücüm yetmiyor.

Kendimi çok yalnız ve çaresiz hissediyorum.

Anlayacağınız hayat bana bu günlerde çekemiyeceğim bir yükmüş gibi geliyor. Buna nasıl çare bulunur bilmiyorum ama bana herşey çok zor geliyor.

1.12.2008

Takintilarim

Dünya Tatlısı, biricik Ìncegülüm beni Mimlemiş de bir de dikkat et mahalleli duymasın demiş. Duysunlar be gülüm, duysalar ne yazar zaten hiçbiri Türkçe bilmiyor ki! :-))

Gülüm hadi Belgincim, bize „Takıntılarını ve Uyuz olduğun“ şeyleri anlat demiş. Ìsteğin canım, başım üstüne bitanem. Başlayalım o zaman.

Ben de Ìncegülüm gibi biraz Tertip-Düzen hastasıyım; Eh bizim ortanca cadıyla, kücük cadıda da bunların ne „T“si, ne de „D“si olduğundan, bizim evde hemen, hemen hergün savaş çıkıyor.

Ortanca cadının Tencereyi yıkamamak için, her zaman Tencerenin içinde bir-iki kaşık yemek bırakmasına deli oluyorum. Sanki o Tencereyi gene ben ona yıkatmayacağım (hee, hee).

Bu cadıların bir de aldıklarını yerine koymamak gibi bir halleri var. Sonra bir de aradıklarını bulamayınca bana soruyorlar ya, işte o zaman bunları bir çuvala koyup, dövesim geliyor. Hele benim küçük cadının: Anneee, kalemim nerde, annee silgim nerde diye sorması yokmu, sanki okula giden ben, kalemi-silgiyi kullanan ben. Ìşte o an ünüm çıktığı kadar bağırasım geliyor (bazen de yapıyorum, ne yapayım). Yoksa çıldırmak işten değil.

Eşimin ve çocukların buzdolabını açıpta, sanki üstlerine atlıyacakmış gibi duran Tereyağını, Peyniri görmeyip: Belgiiiin (Anneee) şu nerde, bu nerde diye sormalarından sonra, onları buzdolabının içine tıkıp, kapısını kilitlememek için kendimi zor tutuyorum.

Bize yük getiren ve ya yük almaya gelen Kamyon şoförlerine gidecekleri yeri, gözlerinin icine bakarak üç defa anlattığım halde, mesela önce sağa, sonra sola döneceklerini söylediğim halde, düz gidip, çıkmaza girip, manevra yaparken etraftaki Binalara veya Arabalara zarar verdiklerinde, Ehliyetlerini hangi Katalogdan ısmarladıklarını merak etmiyor değilim.

Duvarda yamuk duran Resimler, masanın üzerinde karışık duran evraklar, kaymış Buzdolabı örtüleri bana bağırarak evden kaçma isteği verir.

Yerlere tüküren, sümküren veya çöp atan insan kılığındaki, iki ayaklı AYI´lara tükürdüklerini, sümkürdüklerini ve attıklarını kendilerine yedirmek isterim.

Söylediği Tarih´de ve Saat´te gelmeyenleri Main nehrine atasım gelir.

Misafirliğe geldiklerinde kendilerine ikram edilenleri: Ben perhizdeyim, almayayım deyip, sonra da masanın üstünü boşaltanlara çok bozuluyorum! Ya yiyeceksin işte, niye nazlanıyorsunki?

Evlerinde çocuklarının hiçbirşeyi ellemelerine izin vermiyen süper annelerin, gittikleri yerde çocuklarını „Saldım bayıra, Allah kayıra“ diye boş bırakıp, hiç ilgilenmediklerinde, o zaman onların saçını, başını yolmamak için kendimi zor tutarım.

Ütü yapmaktan, ceket giymekten ve hele hele çorap giymekten nefret ederim. Sıfırın altında 10 derecede bile çorapsız gezebilirim. Bunun için Ìlkbahar ve Yaz mevsimlerini daha çok severim.

Saçı, başı dağınık, yırtık-sökük kıyafetlerle dolaşan gençleri boğasım geliyor, sanki elleri-kolları yok, sıpaların.

Eh galiba bu kadar yeter, yoksa daha böyle onlarca, yüzlerce şey yazabilirim.

Gevezem, Dilekciğim bir de siz anlatın bakalım, ne gibi Takıntılarınız var, nelere uyuz oluyorsunuz.