RSS

28.10.2009

Cumhuriyet Bayramınız Kutlu olsun

*Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz.

*Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır.

*Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.

*Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.

*Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.

Mustafa Kemal Atatürk

Cumhuriyet Bayramınız Kutlu olsun



Resim: buradan
Sözler: buradan

26.10.2009

Sessiz düşünmeler

Karşımda durmadan konuşuyor, hemde yüksek sesle. Sesi kulaklarımı tırmalıyor. Ben küçükken beni ve ailemi ne kadar çok sevdiğini, bize ne kadar iyilik yaptığını dur durak bilmeden anlatıp duruyor. Sessizce, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle onu dinliyorum.

O anlattıkça onunla geçen çocukluğum bir sinema filmi gibi gözlerimde canlanıyor. Benim gördüğüm resimler onun anlattığından çok farklı. Beni ve küçük kardeşimi nasıl acımazsızca dövdüğünü, bizi fakir olduğumuz için küçük görmeleri, bizi oyuna almaması, nerede görürse görsün iteleyip, kakalaması canlanıyor gözümün önünde.

O daha hâlâ ne kadar iyi olduğunu, ne kadar sevecen olduğunu bağıra bağıra anlatıyor. Bir an ona, anlattıklarının doğru olmadığını, benim olayları başka türlü hatırladığımı söylemek geçiyor aklımdan.

Sonra beynimde bir şimşek çakıyor ve anlıyorum onun neden böyle yüksek sesle konuştuğunu. O da biliyor bütün bu anlattıklarının doğru olmadığını. Içindeki doğruları söyleyen içsesini duymamak, onu alt etmek için böyle yüksek sesle konuşuyor.

Doğruları kendine bile itiraf etmemek ve içsesinin söylediklerini duymamak için o kadar büyük çaba sarfediyor ki, ona kızmak yerine acıyorum.

Resim: Pixelio

22.10.2009

Cevizler

Bahçemizde kocaman bir ceviz ağacımız var ve cevizleri çok güzel. Ama zamanı geldiğinde o üstündeki yeşil kabuklarının açılıp, cevizleri içinden düşmesi gerekirken, olmuyor o yeşil kabuklar açılmadan üzerinde çürümeye başlıyor. Bize düşende onları toplayıp, çürüyen kabuklarından çıkarmak oluyor. Cevizler çok yaş olduğu ve buranın havası çok nemli olduğu için cevizleri kabuklarıyla kurutmak mümkün olmuyor. Eğer kabuğundan çıkarıpta kurutmazsak, cevizler küflenmeye başlıyor.

Bu yeşil kabukların açılıp, cevizlerin içinden dökülmesi için bir çare bilen varsa, lütfen bildirsin.

Ìşte bu günlerde eşim düşen cevizleri toplamak, onları yeşil kabuklarından ayırmakla, bense onun eve getirdiği cevizleri kırıp, içlerini çıkarmakla meşgulüz. Dün akşam iki karton cevizi kırıp, ayıkladım, sonrada onları kurutmak için fırın tepsilerine koyup, fırına verdim. Ellerimin halini ne siz sorun, ne de ben söyliyeyim. Eldiven giydiğim halde, ellerim delik deşik oldu, sızım sızım sızlıyorlar.

Bazen „At hepsini gitsin, bu kadar uğraşmaya değer mi!“ diyorum ama sonrada atmaya kıyamıyorum.

Bu ceviz faslı çabucak bitsede, bende akşamları MSN de arkadaşlarıma kavuşsam çok iyi olacak.

Onları çok özledim:)
Resim: Pixelio

20.10.2009

Doğum gününüz kutlu olsun canlarım:)

Bu gün iki can dostumun, Kara kalemimin ve Ateş böceğimin doğum günü: Canlarım doğum gününüz kutlu olsun. Sağlık, mutluluk, huzur dolu, sevdiklerinizle ve sevenlerinizle birlikte geçireceğiniz çok çok güzel bir ömür diliyorum sizlere. Her şey gönlünüzce olsun. Sizleri çok seviyorum, kalemleriniz hiç susmasın:)

Bu sıralar yine yoğun iş temposu, akşama kadar Bilgisayar başında çalışmak zorunluluğu gözlerimi çok çabuk yoruyor. Durmadan ekrana bakmaktan, gözlerimde bir zaman sonra sanki içine kum atılmış gibi bir his oluşuyor ve sulanmaya başlıyor.

Blogları okumakta ve yazı yazmakta zorlanıyorum:( Akşam eve gidince bırak Bilgisayarı açmayı, kitap okuyamıyor, televizyon bile izleyemiyorum. Ìnşallah yakında şu göz yorulmam geçerde bende rahat rahat okur yazarım. Size daha Ìstanbul maceralarımın devamını anlatacaktım ama şimdilik yapamıyorum:(
Resim: Pixelio

16.10.2009

Ziyan...

Eşimin çalıştığı yerde her gün bir yığın meyve ve sebze atılıyor. Meyveler biraz ermeye başladımı, mesela muzlar, satışa gönderilmiyor ve atılıyor, bu durum ikimizide oldukça rahatsiz ediyor.

Almanya gibi zengin bir ülkede, yüzlerce, binlerce günde bir defa olsun sıcak bir tabak yemek görmeyen çocukların olması ikimizide çok üzüyor. Bu atılan sebze, meyveleri değerlendirmek için şöyle bir imkan düşündük: Benim çalıştığım iş yerinde, bizim firmaya işçilerini kiralayan firmalardan gelen işçiler var ve bunlar çok düşük bir aylıkla çalışmaktalar.

Şimdi eşim atılmak için ayrılan meyveleri, sebzeleri benim çalıştığım iş yerine getiriyor ve işçiler yemek molasına gelmeden, Kantine bırakıyor. Ìsteyen, istediği kadar alıp götürüyor. Bu durumdan bizlerde, onlarda çok memnunlar.

Meyve, sebze ziyanını önlediğimiz, bunları değerlendirme fırsatı bulduğumuz için içimiz biraz olsun rahat şimdi…

Resim: Pixelio

15.10.2009

Ìstanbul günlüğü:)

Şu Blog alemi ne acaip bir dünya….
Burada yeni insanlarla tanışıyorsun, yeni hayatlara, yaşamlara açtıkları pencerelerden bakma şansını yakalıyorsun, eğer kendi blogun varsa sen onlara yeni pencereler açabiliyorsun.

Burada çok güzel insanlarla tanıştım, onları önce yüreklerinden akan yazılarıyla tanıdım ve çok sevdim. 3. Ekimde Ìstanbul´a gittiğimdeyse yüz yüze tanışma fırsatı buldum. Evet hepsi düşündüğüm, hayal ettiğim gibiydiler. Beni sıcacık sardılar, sarmaladılar. Mayamın, Efsamın yakınlığı, sıcak dostlukları aklımın kuytu bir köşesinde saklanan son endişe kırıntılarınıda yok etti.

Sanal dünya denen bu dünyada gerçek ve yürekten gelen dostlukların oluşabileceğinin ispatıydı işte bu buluşma. Beklentisiz, kasıntısız, yapmacıksız, birbirimize olduğumuz gibi davrandığımız, sıcacık bir buluşmaydı. O an hissettiklerimi Mayam bu yazısında ne güzel anlatmış (kelimelerle dans etmekte ben ne yazık ki onun kadar başarılı değilim).

Ama anlatmaya baştan başlasam iyi olacak galiba:)
3. Ekim, Cumartesi, Saat 06:00: Gözlerimi açıyorum ve saate bakıyorum, uff kalkmak için daha çok erken. Neyse yatakta biraz döndükten sonra anlıyorum ki, artık uykum kaçmış. Kalkıyorum ve ilaçlarımı alıp, balkona sigara içmeye çıkıyorum. Aklım daha toplanılacak eşyalarda, hazırlanacak bavulda. Başlıyorum eşyalarımı toplamaya, uyuyan ev halkını rahatsız etmeden toplaya bildiklerimi topluyor, hole yığıyorum. Çayımı içip bilgisayarın başına geçiyorum, blogları dolaşıp, maillerime bakıyorum. Duşumu alıp, saçlarımı fönlüyorum.

Saat 07:15: Sabrım tükenmiş ve heyecandan kalbim güp güp atıyor, bir an evvel bavulumu da hazırlayıp, her şeyi hazır etmem gerek. Gidip eşimi kaldırıyorum, daha çok erken diye mızmızlanmasını dinlemeyip, onu banyoya kovalıyorum. O homurdanarak banyonun yolunu tutunca, yatak odasını ele geçiriyorum. Yatağı düzeltip, başlıyorum götüreceklerimi dürüp, yatağın üstüne yığmaya. Bavullarım hazır olunca içim rahatlıyor. Bu arada bizim ufak cadı uyanıyor, biraz onunla onun yatağında, yatak keyfi yapıyoruz. Sonra banyosunu bitiren babamızı taze ekmek almaya gönderiyoruz. Hazır babamız gitmişken, küçük cadıya banyo yaptırıyorum, sıpa o kadar kıpırdak ki, benide baştan başa ıslatıyor, böylece ikinci duşumuda almış oluyorum.

Babamız gelince hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz ve mutfağı toplamayı, bulaşıkları makineye koyma işini babamızın üzerine yıkıp, küçük cadıyla süs yapmaya gidiyoruz.

Saat 10:30 da hava limanına gitmek için yola çıkıyoruz. Hava limanına varınca, bavullarımı veriyorum. Bizimkilerle vedalaşıp, pasaport kontrolünden geçip, bekleme salonuna gidiyorum. Daha uçağın kalkmasına çok var, kendime bir kahve alıp, kitap okuyorum. Uçağa binme saati gelince, uçağa binip yerime yerleşiyorum. Uçak 35 dakika geç kalkıyor, ben yine kitap okuyorum, elimdeki kitap bitince, ikincisine başlıyorum (ee tedbirli kadınım ben:))

Ìstanbul´a iniyoruz, pasaport kontrolünden çıkıp, bavullarımı alıp hava limanından dışarıya çıkıyorum. Beni almaya gelecek olan, Dünya Göz Hastanesinin arabasını, bana verilen talimata göre, hava limanının önünde beklemeye başlıyorum. Bir saatten fazla oralarda gezindikten sonra arabayı göremeyince Nur ablamı arayıp, taksiyle Otele gitmeye karar verdiğimi bildiriyorum. Neyse taksiyle yoldayken, Mayadan telefon geliyor, nerede olduğumu, Otele ulaşıp ulaşmadığımı soruyor, ona yolda olduğumu, yakında Otelde olacağımı söylüyorum.

Otele varır varmaz, işlemlerimi halledip, odama yerleşiyorum. Otelin önündeki masalardan birine oturup, başlıyorum beklemeye, heyecan son dorukta. Gelen geçenleri gözetlemeye başlıyorum. Neyse bir zaman sonra köşeden iki güzel hanım, Mayayla, Efsa görünüyorlar, ben onları hiç görmemiş olsam da (Mayamı resimlerinden tanıyordum) yüzlerindeki ışıktan tanıyorum. Sarılıp selamlaşıyoruz ve demli çay eşliğinde kasıntısız, sıcacık koyu bir sohbete dalıyoruz. Mayamın: “Hadi acıkmışsınızdır, sizi yemeğe götüreyim.” teklifiyle, Ìstiklâl caddesine doğru yola koyuluyoruz. Efsayla ikimiz Ìstanbul´un yabancısı olduğumuz için, Mayanın gözü üzerimizden hiç eksik olmuyor. Neyse bir Restorana giriyoruz, yer olmadığı için biraz bekliyoruz, yer boşalınca, yerlerimize yerleşip, yemeklerimizi sipariş ediyoruz. Yemekler ne hikmetse bir türlü gelmek bilmiyor, bizde beklerken sohbeti iyice koyulaştırıyoruz. Efsa, arkadaşlarının onu saat 11 e doğru alacaklarını söyleyince, Otele dönüp orada beklemeye karar veriyoruz.

Otele varınca Mayanın o gece bende kalması için işlemleri halledip, Efsanın arkadaşlarını beklemeye başlıyoruz. Efsanın arkadaşları ne hikmetse, ana cadde üzerinde olan Oteli bir türlü bulup gelemiyorlar. Bu arada Ìstiklâl caddesinde bizi bekleyen Mayanın diğer arkadaşı beklerken ağaç oluyor tabii ki. Neyse biraz gel gitten sonra Efsayla vedalaşıp onu arkadaşlarına teslim edip, Ìstiklâl caddesinde bizi bekleyen, beklerken neredeyse çiçek açan arkadaşımızıda alıp, bir yerlerde oturup sohbet etmeye gidiyoruz. Mayamın arkadaşı çok hoş bir insan, sıcak kanlı ve sevecen. Bizler içeceklerimizin ve bol kahkahalı sohbetin eşliğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz.

Otele dönmek için kalkmaya karar verdiğimizde ise saatler gecenin 04:30 nu gösteriyor. Birazda Otelin önünde sohbet ediyoruz ve Maya arkadaşını durağa bırakmak için gidince, bende odama çıkıyorum. Yattığımızdaysa saat tam 06:15 ti ve ben böylece çok hoş ve bol kahkahalı bir 24 saat geçirmiş oldum.


O gecemi tatlandıran Mayama, Efsama ve adı bende saklı, hoşsohbet arkadaşa nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Teşekkür kelimesi onların bana verdikleri mutluluğun yanında o kadar yetersiz kalıyor ki. Sadece bu üç güzel insanı çok ama çok sevdiğimi söylemek istiyorum.

Devam edecek:)

Resim: Pixelio

13.10.2009

Yorgunum ben:(((

Çok yorgunum..

Ìstanbul´dan döndüğümden beri biriken işlerle ve hasta bir çocukla uğraşıyorum.

O kadar hasta ki, makineli tüfek gibi, gece gündüz öksürüyor.

Bu gün kendimi iş yerine zor attım.

Patron duymasın ama iş yerine dinlenmeye geldim, bu dünyada iş yerine dinlenmeye gelen tek insan benimdir herhalde (eee normal değilim diye söylemiştim ben size:)))

6.10.2009

Hurraaaaa:))

Ameliyatım başarıyla sonuçlandı:))

Artık gözlüklerden kurtuldum:))

Perşembeye dönüyorum, bekle beni Almanya:))

Burada yaşadıklarımı gidince bıktırıncaya kadar anlatırım artık, bak söylemedi demeyin:))

Bilgisayar başında fazla kalamıyorum, sadece haber veremek istedim:))

Sevgiyle ve sağlıkla kalın:))

2.10.2009

Yolcuyum:)

Alacağımı aldım!

Çamaşırları yıkadım, ütüledim.

Yemekleri, yoğurdumu yaptım.

Geriye sadece bavulumu hazırlayıp, yola çıkmak kaldı:)

Çok güzel ve özel insanlarla tanışmaya, kucaklaşmaya gidiyorum:)

Bir hafta yokum buralarda, kendinize iyi bakın,

sağlıkla, sevgiyle kalın:)

Resim: Pixelio