RSS

31.05.2009

Gün olur...

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşların peşi sıra.

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çicekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.

Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!..

Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi….



Orhan Veli

Resim: Pixelio

29.05.2009

Neden???

Neden yedi kat yabancı seninle ilgilenirken, yakınların seninle ilgilenmez?

Neden yedi kat yabancı seni anlamaya çalışırda, yakınların anlamaya çalışmaz?

Neden eller bu kadar yakın, yakınların bu kadar uzak olabiliyor?

Neden sevdikleri insanın canını bu kadar acıtır ki?

Neden?

Neden?

Neden?

Neden?

Neden?



Resim: Pixelio

28.05.2009

Gezi Resimleri

Bizim kücük cadilar:)

Kuzenim ve Ben

Hanimlar

Hanimlar

Teyzemin kizi, Almanyali kuzen ve Ben

Ortanca cadi, kücük cadi ve minik cadi

Ortanca cadi ve Teyzemin büyük oglu

Cocuklar yemekte:)
Resimler bizim büyük oglandan hediye:))

27.05.2009

Gezi:)))

Ertesi sabah kalkıp, duşumuzu aldıktan sonra aşağıya indiğimizde, bizim hamarat gelin kahvaltı sofrasını hazırlamakla meşguldü. Beraber kahvaltıyı hazırlayıp, tam oturup kahvaltı edecektik ki, bizim Fransalı atmış oğlunu sırtına çıktı geldi. Bir kaç dakika sonrada amcayla, teyzemin eşi geldiler. Biraz sonrada diğerleri damladı. Anlaşılan bunlar kızarmış sucuklarla, taze ekmeğin kokusunu almışlardı. Biz kahvaltımızı yaparken, onlar bebek sevdiler (ne kadar da biz seni görmeye geldik deseler de inanmadım:))

Daha sonra ben bizim büyük oğlanın eşiyle dün gelen komşularının ziyaretine gittik ama daha 10 dakika bile oturmamıştık ki bizim teyze kızıyla, kuzenin hanımı geldiler peşimizden. Bunlardan kurtuluş yok, nereye kaçsam buluyorlar beni:) Biz orada çay, kahve eşliğinde yine perhiz muhabbeti tutturunca, neredeyse büyük oğlanın eşi tarafından dövülme tehlikesi geçirdik:)

Sohbetimiz benim kızın telefonuyla sona erdi. Bizim ortanca cadı, çarşıdan dün alamadıklarını bu gün almak istediğini söyleyince, bizde kendimizi yeniden çarşı yollarında bulduk. Çok eğlenceli bir alış verişti, eşlerimiz yanımızda yokken bol bol onların dedikodusunu ettik:P

Akşam üstü eve geldiğimizde, Hollanda sınırında oturan kuzenimizin, kaçırılan babasını almaya geldiğini gördük (keşke fidye isteseydik diye hayıflandık bizim kuzenin eşiyle:)) Evdeki insan sayısı böylelikle 27 ye çıkmış bulunuyor!

Biz gelmeden yemekler pişmiş ve mangal yakılmıştı. Ílk önce bahçede kurulan sofrada çocukların karnı doyuruldu, sonra erkeklerin. Biz en sona kendimize içeriye güzel bir sofra kurarak, bol kahkahalı, bol neşeli bir yemek yedik. Arkasından mutfağı toplayıp, birer kahve içtik. Bu arada bizim kuzenin eşiyle, benin enerjim o kadar artmıştı ki, biz küçücük holde Karate falan yapmaya başlayınca, yanımızda olan bizim ortanca cadının, „Yok anam yok, bunlar iyice kudurmuş, kazayla benim ağzım, burnum dağılmadan gideyim buralardan!“ diye söylene söylene kaçışını görünce, bizim ikimizi bir gülme krizi tuttu ki sormayın:)

Kahvelerimizi içtikten sonra artık ayrılık vakti gelmişti ve bizler sarılıp sarmaşıp, vedalaşıp yola çıktık. Ayrılmadan önce en kısa zamanda yine birlikte olmak için sözleştik. En yakın zamanda yeniden büyük bir kuzen buluşması tertipliycez. Bu dört gün, o kadar neşeli ve eğlenceli geçti ve bana o kadar iyi geldi ki anlatamam.

Canlarım, bana yaşattığınız bu güzel günler için hepinize teşekkür ediyorum ve hepinizi çok seviyorum:)

Resim: Pixelio

26.05.2009

Gezi:))

Cumartesi günü kahvaltıyı yaptıktan sonra teyzemle birlikte çarşıya çıktık, bir güzel mağaza gezdik ve alışveriş yaptık. Sonra teyzemle eve geldik, o alışverişleri yerleştirirken ben teyzemin büyük oğluyla markete gidip alınacak bir kaç eksiği tamamladık. Bizim büyük oğlanın, „Hadi Abla bize gidip birer kahve içelim!“ teklifini kabul ederek onlara gittim. Tam kahvemizi içerken onların benim de tanıdığım ve çok sevdiğim bir komşuları geldi. Bir güzel sohbet ettik, kahvelerimizin eşliğinde. Sonra komşu evine gitmek için yola çıkınca ben de onunla birlikte çıktım ve teyzemin evine geri döndüm.

Teyzemle işlenirken yavaş yavaş gelinler, kızlar sökün etmeye başladı. Bizim ev gittikce kalabalıklaştı ve neşelendi. Akşam yemeğinden sonra tam oturup sohbet edeceğimizde evin önünde duran bir araba dikkatimi çekti. Teyzem, „Git bak bakalım kim gelmiş!“ diyerek beni kapıya gönderdi, kapıyı açıp, dışarıya çıkınca kendisini 6-7 yıldır görmediğim ve Fransada oturan kuzenimle karşılaştım.

Kuzenim beni tanıyamadı, eeeee kolaymı öyle 44 kilo verdikten sonra beni tanımak . Sonra ben kendimi tanıtınca Holliwood´a bile taş çıkartan bir kavuşma, sarılma sahneleri sergiledik yolun ortasında. Sonra sohbet arasında bizim nazik kuzenin, „Abla sen önceleri daha topluydun, ne kadar değişmişsin!“ sözleri beni çok mutlu etti. Haline acıyıp, kıvranmalarına son vererek, „Hadi hadi şişman da diyebilirsin!“ dedim gülerek. Kuzenimin eşini sadece düğününde görmüştüm ve tanışmıyorduk, ama görür görmez birbirimizi çok sevdik. O da diyette olduğu için öbürkilere birazcık yemekleri zindan etmiş olabiliriz:)

Çok şeker, şakacı bir eşi ve dünya tatlısı çocukları var. Bizim kuzeninde gelmesiyle evdeki insan sayısı 25 buldu. O gece uzun uzun sohbet ettik, çocukları azıtıp, iyice kudurduk. Bizim kudurmamızı kaldıramayan Amcamız kendini yatak odasına kapatarak kurtuldu. Ev iyice kalabalıklaştığından, ben benimkileri de alarak, teyzemin küçük oğlunun evine gittik yatmaya. Eve geldik ama yatacak insan yok, bizlerde mısır patlatıp, bu filmi seyrettik ve gecenin üçüne kadar çok eğlendik. Sonrada yattık, ne de olsa yarın yolculuk vardı.

Arkası yarın:P
Resim: Pixelio

25.05.2009

Gezi:)

Çarşamba günü çantalarımızı hazırladım, Perşembe sabahı kahvaltıdan sonra yola çıktık. Öğleden sonra Hollandaya bizim Teyze kızının evine vardık. Bizim Teyze kızı benden büyük olduğu için ben ona Teyze derim. Teyzemin iki oğlu ve bir kızı var. Hepside evlendi ve çoluk çocuk sahibi oldular. Neyse biz biraz atıştırıp, çayımızı içtikten sonra, ben zaten arabada gelirken oturmaktan sıkılmış olduğum için, teyzemin büyük oğlu, eşim ve ben çocukları da alarak biraz gezmeye çıktık. Onların oturduğu Kasaba o kadar sakin, yürüyüşe o kadar elverişli ki, insanın yürüdükçe yürüyesi geliyor.

Biz geze geze bir çocuk parkına geldik, orada bizim ihtiyar delikanlılar otururken, küçük cadıyla ben kaçmaca, kovalamaca oynadık. Epey oynadıktan sonra acıktığımız aklımıza geldi ve biz evin yolunu tuttuk. Eve geldiğimizde sofra hazırdı, hemen sofraya oturup teyzemin pişirdiği nefis yemekleri yedik. Yemekten sonra teyzemin büyük oğluna, „Haydi yürüyüşe gidiyoruz!“ dediğimde, küçük kardeşine dönerek, „Ablamı gezdirme sırası sende!“ deyince, beni bir gülmek tuttu ki sormayın . Bu iki kardeşler zaten değme Komedyana taş çıkartırlar. O an kendimi, gezdirilmesi gereken, çişe çıkarılan köpekler gibi hissettim, eğer köpek olsam ve bunların beni gezdirmelerini beklesem, ortalığı batırmak işten değil, tembel kazıklar nolcak:)

Halime acıyan eşim, beni gezdirmeye razı oldu;) Bizde ele ele verip çarşı içine gittik. Niyetimiz birer kahve içip dönmekti. Cafelerin yanına varınca, bir dondurmacı gördük, dondurmacının önündeki bütün masalar doluydu, masaların dolu olmasını bırak, sıra dükkanın içinden 10 metre dışarıya taşmıstı. Bizde kahveden vazgeçip, eğer bu kadar sıra varsa, vardır bunun bir hikmeti diyerek sıraya girdik.

Ìçeriye girdiğimizde ne görelim, envai çeşit dondurmalar, rengarenk ve hepsi birbirinden güzel görünüyorlar. Eşim dururmu, o zaten bir dondurma canavarı, hemen kendine ve bana birer top dondurma aldı, dondurmalar o kadar lezzetliydi ki, hangi çeşit olduğunu bir defa yalamayla çözebilirsiniz. Biz dondurmalarımızı yiyerek eve geldik ve o geceyi sohbetle noktaladık.

Cuma günü bizim Hollanda sınırına yakın oturan öbür kuzenimizi ziyarete gittik cümbür cemaat. Maksadımız hem kuzenimizi görmek, hemde onun Türkiyeden ziyarete gelen babasına bir hoşgeldin demekti. Kuzenim bizleri görünce çok sevindi ve biz orada çok eğlenceli ve bol kahkahalı bir gün geçirdik. Akşam olunca amcamızı arabaya atıp, Hollandaya kaçırdık, kaçırdık ki Amcamız bir kaç günde bizimle kalsın. Amcamız bu kaçırılmadan çok memnun oldu:)

O gece ben kuzenimin bana hazırladığı sürprizden habersiz mışıl mışıl uyudum:)

Cumartesi ve Pazar günü yaptıklarımızı da yarın anlatayım:P
Yukarıdaki resimdeki tatlı cadı da, teyzemin beş haftalık en küçük torunu:)

Gezi


Çok mutluyum çooook:)

Dört günlüğüne gittiğim küçük bir kuzen ziyaretinden döndüm, ayrıntılar akşama:P


Sevgilerimle:)



Resim: Pixelio

19.05.2009

Aklımdan geçenler

Her sabah işe giderken arabayla geçtiğim yoldan, bu gün yürüyerek geçerken yolun kenarındaki Gelincikleri fark ettim, halbuki oradan her gün geçiyorum, görmemişim, fark etmemişim onları.

Hızla arabayla geçerken bu güzelleri fark etmediysem, görmediysem, bu hızlı yaşadığımız hayatta, ona buna dalıp daha ne kadar güzellikleri fark etmedim, onları görmeden geçtim, ıskaladım diye düşündüm bir an.

Hani bazen, OT gibi yaşıyoruz deriz ya, galiba biz ondan da kötü yaşıyoruz, otlar hiç olmazsa güneşin, yağmurun, rüzgârın, böceklerin, kelebeklerin farkındadırlar, kısacası onlar bile çevrelerinin farkındadırlar, ya bizler, bizler neleri kaçırıyoruz bu hayat denen koşturmacanın içinde…


Resim: Pixelio

18.05.2009

Guguk kuşum



Doğum günün kutlu olsun tatlı cadım:)
Iyiki doğmuşsun, iyiki varsın, iyiki seni tanımışım:)
Sana mutluluk, umut, sağlık, neşe ve bol bol huzur diliyorum, her şey gönlünce olsun bitanem:)

Pastanın hepsini yalnız yemek yok, tamam mı:)
Resim: Pixelio

15.05.2009

Dostum



Ateş böceğim benim için bir ev hazırlamış,


gidin görün derim.


Masayı hazırladım, sizleri bekliyorum:)


Ellerine sağlık canım:)

Dostlar:)

Bu gün Allaha şükür daha iyiyim! Dostlarım sağ olsunlar, canlarım gelip, teselli edip yalnız olmadığımı bana hissettirdiğiniz için sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır.

Bir kaç gündür okuduğum sayfalarda, yorumlarda birbirimize „seni seviyorum“ demelerimize bozulanlar varmış. Bu arkadaşlar diyorlar ki, „Bloglarda herkes birbirini seviyor, sevgi pötürcüğü oluyor, bunlar gerçek olamaz!“. Bu sevgi neden gerçek olmasın ki, benim yüreğim sevgi doluysa, taşıyorsa ve ben bu sevgimi birilerine hediye verebiliyorsam, onun gününü birazcık aydınlatıp, yüreğini hafifletiyorsam, ne kötülük var bunda.

Ben sevmediğim insana, seni seviyorum diyemem ki! Ben gerçekten hepinizi çok seviyorum. Sizler sayesinde o kadar cok şey öğrendim ki, o kadar cok renk kattınız ki dünyama, ben sizleri, yüreğinizden buralara akanlar, taşanlar için seviyorum. Ve biliyorum benim sevdiklerimin içinde kötü düşünen, kötü yürekli birileri yok.
Kim demiş, tanımadan sevgi olmaz diye, kim demiş bu söylenenler yalan diye, kim demis bu sevgi gerçek değil diye, böyle düşünenler sadece kendileri için konuşsunlar. Hem bir insan „SEVGÌ“ sözcüğünden neden bu kadar rahatsız olur, onu da anlamış değilim.

Ìşte ben bu sevginin gerçek olduğunu dün dibe vurduğumda anladım. Dün kötüydüm, hem de çok. Dostlarım, canlarım vücuden ne kadar uzakta olsalarda, mailleri ve yürekleriyle işte buradaydılar, yanıbaşımdaydılar. Elleri ellerimde, başım onların omuzlarındaydı. Sımsıkı sarılmışlardı bana, sıcacık sarmalamışlardı beni.

Ben sevdiklerimden ve sevenlerimden çoook memnunum ve hepinizi çok seviyorum:)
Ìyi ki varsınız ve ben iyi ki sizlerle tanışma fırsatı bulmuşum. Bana insanlara güvenmekte, onları sevmekte haklı olduğumu, dünyada daha hâlâ karşılık beklemeden sevgi ve destek verebilen insanlar olduğunu gösterdiğiniz için, sizleri şimdi, eğer mümkünse, daha çok seviyorum canlarım:)
Bu güzellerde benden size HEDIYE:)

14.05.2009

Yok

Kaçasım var bugün

herkesten

her şeyden kaçasım var.

Kendimi dağlara

ormanlara atasım

sesim soluğum çıkmayana kadar koşasım

sonrada çimenlerin içinde uyuyup kalasım var bu gün.

Başımı omuzuna koyup

ağlayacak bir dost bulasım var

hüngür hüngür ağlayasım var

birilerine sımsıkı sarılasım var.

Ìş yerindeyim


bütün bunları yapmamın mümkünatı yok

sarılacak hiç kimse yok….

Yok...

Sen gittikten sonra...

Sen gittikten sonra…

insanlara yeniden güvenmeyi,

sabretmeyi,

katlanmayı,

beklemeyi,

erken kalkmayı,

lahana sarmayı,

pekmez yapmayı,

börek, çörek, kurabiye, pasta yapmayı,

Nohut, kuru fasülye yemeği pişirmeyi (ama ne kadar uğraşsam da seninki kadar lezzetli
olmuyor)


evimin yemeğini, senin gibi sabahtan yapmayı,

hatta bir gün önceden yapmayı,

blog okumayı, yeni arkadaşlar bulmayı,

içimden geçenleri yazabilmeyi,

intiharın bir çözüm olmadığını,

acıların insanı güçlendirdiğini, olgunlastırdığını,

affetmeyi,

gidenleri istesem de tutamayacağımı,

sevmeyi, sevilmeyi

hayata yalnız gelinip,

yalnız gidileceğini,

seni ve kokunu özlemeyi,

kahkahalarını, sohbetlerini özlemeyi

Rabbimin her verdiğinde ve vermediğinde benim için bir hayr olduğunu,

daha çok şükretmeyi,

öğrendim.

Anneciğim yarın senin doğum günün, ama sen, ne yazık ki yoksun. Bizleri zamansız bırakıp, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktın. Bir gün buluşacağız ve ben sana yeniden sımsıkı sarılacağım. Umarım gittiğin yerde acı, ağrı, hastalık yoktur, çünkü sen bunları hayattayken yeterince yaşadın. Umarım bulunduğun yerde, dünyada bulamadığın huzura ve mutluluğa kavuşmuşsundur. Mekanın Cennet olsun güzel ANAm.


Resim: Pixelio

10.05.2009

Dilek

Dün küçük cadımın yazarlık kursunda „Anneler Günü“ etkinlikleri vardı ve yumurcaklar bize kendi yazdıkları hikâyeleri okudular. Bu hikâyede, küçük cadımın benim için yazdığı hikâyeydi. Öyle mutlu oldum ki, anlatamam. Küçük cadım büyümüşte, annesine hikâyeler yazar olmuş:) Dilerim ki, bir gün onunda çocukları onu, onun beni dün ettiği kadar mutlu ederler. Allahım hepimizin çocuklarını bağışlasın.

„Uçağın içindeyim, etrafım insan dolu. Uçak havalandı ve biz bulutların üzerindeyiz, bulutlar çok güzel görünüyorlar, işte tam o anda Pilotun konuşmasından yanlış uçakta olduğumu anlıyorum ve geriye dönmek imkansız.

Bir zaman sonra daha adını bile duymadığım, neresi olduğunu bilmediğim bir ülkeye varıyoruz. Ínsanlar hiçduymadığım ve tanımadığım bir dili konuşuyor, onları anlamak için çaba sarfediyorum ama anlamam imkansız.

„Yolunu mu kaybettin?“, diyen bir ses duyuyorum, bu ses küçük bir kıza ait. Bu kız nereden Almanca biliyor, diye geçiriyorum aklımdan.

„Evet, yolu mu kaybettim“, diye cevap veriyorum. Küçük kız, bana benim koruyucu Meleğim olduğunu söylüyor, şaşırıyorum.

Benim koruyucu Meleğim – ama onun başka Melekler gibi kanatları yok. Meleğim çok güzel, zaten hep Meleklerin çok güzel olduğunu düşünmüşümdür. Şaşkınlıkla etrafıma bakıyorum ama onu benden başka kimsenin görmediğini fark ediyorum.

Meleğim benim elimden tutuyor ve biz tanımadığım bu ülkenin üzerinde uçmaya başlıyoruz, burada güneş sanki daha kuvvetli ışıldıyor.

„Senin bana ne zaman ihtiyacın olursa olsun, ben her zaman senin yanındayım“, diyor Meleğim, yolculuğumuzun sonunda. Birden kar yağmaya başlıyor, arkasından bir kar fırtınasına dönüşüyor. Meleğimin evine geldiğimizde her tarafımız kar içinde ve biz bembeyazız. Pencereden dışarıyı seyrediyorum ve bembeyaz dağları ve orda burda uçuşan Perileri ve Melekleri görüyorum. Ben sihirli bir ülkedeyim! Meleğime sorduğumda o da doğruluyor buranın sihirli bir ülke olduğunu.

Ama sihirli ülkelerde her şey mümkün, öyle değil mi?

„Senden bir dilek dilesem, dileğimi yerine getirebilirmisin?“, diye soruyorum ona.

„Hayır, ne yazık ki yapamam!“, diyor.

„Neden?“, diye soruyorum merakla.

„Hiç kimse dileğini yerine getiremez, bu yasak çünkü!“, diyor.

Bende üzgün bir halde, “Sana inanmıyorum!”, diyorum.

„Neden inanmıyorsun ki?“, diye soruyor Meleğim, şaşkınlıkla.

„Boş ver, önemli değildi, hadi yolumuza devam edelim!“, diyorum.

Evden çıkıyoruz ve dünyanin sonuna kadar gidiyoruz, beraberce gezerek.

„Zaman doldu, hadi seni evine götüreyim artık!“, diyor güzel Meleğim ve beni evimize getiriyor. Onunla vedalaşıp, yatağıma giriyorum. Ertesi sabah yatağımda gülümsiyerek ve neşeli uyanıyorum.

Size bir sır vericem ama ona söylemek yok, tamam mı? Ben Meleğimden sadece bir dilek dileyecektim:

Beni dünyanın sonuna kadar gezdirmesini:)



Not: Küçük cadım 8 yaşında ve 3.cü Sınıfa gidiyor.

Resim: Pixelio

8.05.2009

Tüm annelerin Anneler günü kutlu olsun!


Annem artık yok


Annem yok artık. Beni düşünen kalbi yok. Bitti.
Umutsuz olmak istemiyorum.
Umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını biliyorum.
Annem yok artık, yeryüzü çok gördü onu,
Kalabalığın arasında kuş gibi çırpınan varlığını
Çok gördü
Dalgın yüreğini çok gördü
Bizim için çarpan,kaygılarla dolu yüreğini.
Annem yok artık. Bu kesin.Gelinecek bir yere gitmedi. İşte geldim çocuklar demeyecek
Nasılsın yavrum demeyecek
Sobanın yanında oturup uzatmayacak yorgun ayaklarını,
Sabah kahvaltılarının masası olmayacak artık,
Yine gel demeyecek,
Çıkarken ben kapıdan, çıkıp karanlığa karışırken
Yeni bir dönemi başladı ömrümün,
Annemin olmadığı dönemi,
Onu yüreğimin üstüne nasıl bastırmak
İstediğimi bilemeyecek artık.
Gençlik dönemleri birşey anlatmıyor bana,
Aklımda hep son dönemlerinin annemi
Hayatım sürüp gidecek, annem olmadan,
Çocuklarım olduğunda onlara annemi anlatabileceğim
Sadece.
Fotoğraflarına bakacaklar,
Ufarak, biraz mahsunca bir kadın
Küçücük tozlu pabuçlarıyla merdivenleri tırmanıp
Kapımı açıp girmeyecek
Yüreği dopdolu, trafikten insanlardan şaşkın,
Kocasına sığınan biraz bütün fotoğraflarında
Hayatım rüzgar gibi akıp geçiyor,
Uğultulu bir rüzgar gibi akıp geçiyor hayatım..

ATAOL BEHRAMOĞLU


Not: Duygularımı çok güzel anlattığı için sayfamı bu gün Sayın Ataol Behramoğluna ve güzel şiirine bıraktım.

7.05.2009

Hastadır hasta çorba komaz tasta:)

Bu gün işe gidemedim, hastayım. Pazar günü boğaz ağrısıyla uyandım, sesim kısıldı, sonra öksürükte karışınca işin içine, işe gitmemeye, onun yerine Doktora gitmeye karar verdim.


Her tarafım sanki dayak yemiş gibi ağrıyor. Galiba dün tarttığım kamyonlar, kantarın değil de, benim üstümden geçtiler. Yoksa benim adam, bunca senedir benden çektiklerini, ben uyurken dayak atarak mı ödedi, diye düşünmekteyim.


Ne olur ne olmaz, ortalıkta Domuz gribi denen bir illet dolaşıyor, bende bütün gün farklı ülkelerden gelen insanlarla meşgulüm. Gideyim bir baktırayım kendime. Sonra da Koltuk-Battaniye-Çay:)


Öğlene söyle sıcacık bir çorba olsa, belki koca kişisi pişirirde getirir bir kâsecik ha, ne dersiniz, getirir mi?


Galiba benim ateşimde yükseldi, baksanıza hayal bile görmeye başladığıma göre.


Hadi ben gittim, sizler kendinize iyi bakın, bir de siz hastalanmayın, şimdi bir de size bakamam, kendime bile bakamazken. Uslu durun, vitaminlerinizi alın, sağlıklı beslenin, Mehtabın sözünden çıkmayın, hadi bakayım:)


Sağlıklı ve neşeli günler diliyorum hepinize:)



Resim: Pixelo

5.05.2009

Umut

Canlarım, bu gün sizleri üzdüm, farkındayım, ama yok, ben vazgeçmek istemiyorum umudumdan, umudumu öldürmeye güçleri yetmeyecek, buna izin vermeyeceğim.

Bu beden hayatta oldukça, bu beden nefes aldıkça umudumda taze filizler yeşertmeye devam edeceğim. Bu filizleri kırmak için her gün uzanan ellere, umut filizlerimi koparıp, talan etmelerine, onlara dokunmalarına müsaade etmeyeceğim.

Bu gün televizyonda gördüğüm bir proğramda, bir anne kızı için, „Okusun, okusun ben başka bir şey istemiyorum, o benim ve abilerinin umudu olsun!“, diyordu bu fukara ANA. Bu topraklar üzerinde böyle ANNELER yaşadıkça, umutlarımı filizlendirmeye devam edeceğim.

Bir gün mutlaka her şeyin değişeceğine ve her şeyin güzelleşeceğine inanmak istiyorum.


Kırmayın, vurmayın umudumun filizlerine, dokunmayın onlara!!

Resim: Pixelio


Neden??

Dün Mardine bağlı Bilge köyünde bir Nişana yapılan silahlı saldırıda, 21 çocuk 44 kişi ölmüş ve 3 kişi yaralanmış. Bu haberi, bu sabah daha Gazetelere bakmaya fırsatım olmadığı için bize mal getiren bir Alman şoför sayesinde duydum.
Şoförün „Türkiyede savaşmı yapmak istiyorlar?“ sorusuyla irkildim. Ne olmuş ki, sorumaysa bu cevabı aldım ve çok utandım. Bu düşmanlık, bu gaddarlık niye, bu çocukların ne günahı vardı?? Bu sorularıma biri cevap versin lütfen!! Bu olanları anlayan varsa bana da anlatsın!! Anlamıyorum, 44 insanı katledebilen bu yaratıklara insan demek içimden gelmiyor!!
Çok üzgünüm çok…

Detaylı haberler buradan
Resim: Pixelio

4.05.2009

Yaşamak güzel


Yaşamak güzel ve ben tam ortasındayım:)






3.05.2009

Soluklanalım

Dün sabah erkenden uyandım, yatakta biraz oyalandıktan sonra baktım uyku tutmuyor, bende kalktım, ilaçlarımı aldım, Mehtabın çayından içtim. Hava açık ve güneşliydi, böyle sabahları çok seviyorum. Evimin yapılacak işlerini diğerleri uyurken yaptım, sonrada bir fincan Cappuçinoyla bilgisayarın başına oturdum, bakalım arkadaşlarım neler yazmışlar diye.


Ben onları okurken küçük cadım uyanmış, bizde ana-kız kahvaltı hazırlayıp, gece işten gelmiş olduğu için hâlâ uyumakta olan babamızı kaldırdık gıdıklayarak. Kahvaltıdan sonra küçük cadının çantasını hazırlayıp, haftalık alış verişimizi yapmak için Marketleri dolaştık. Küçük cadının güzel yazma / yazarlık kursunun saati geldiği için onu kursa bıraktık.


Eve gelip aldıklarımızı yerleştirip, bitmiş olan çamaşırları astıktan sonra, eşim küçük cadıyı kurstan almaya gitti, bende yemeği ısıtıp, sofrayı hazırladım. Saat zaten öğleni geçmiç olduğundan, bizlerde öğle yemeğimizi yiyip, biraz temiz hava almak için şehrin dışındaki yeşil alana gittik. Oraya vardığımızda gördük ki, herkes bizim düşündüğümüz gibi düşünmüş ve kendini oraya atmıştı.

Mangal yapanlar, piknik yapanlar, top oynayanlar ve de sadece uzanıp güneşin tadını çıkaranlarla doluydu yeşil alan. Bizlerde güneşin tadını çıkararak, yürüyüşümüze devam ettik. Bu arada küçük cadıya baba bir kıyak yapıp, dondurmada alınca, küçük cadının keyfine diyecek yoktu. Bulunduğumuz yerde bir kaç alçak dallı ağaç bulunca, bizim küçük cadı hemen başladı ağaca tırmanmaya. Ee ne de olsa annesinin kızı, çocukken bende inmezdim ağaçların dallarından. Onlar benim en sevdiğim arkadaşlarımdi, onların üzerindeyken ben ulaşılmazdım, en büyüktüm.


Bu arada bende çalıların içinden yaban sarımsağı topladım (Allium urisinum). Türkçe adını ne yazık ki bilmiyorum, buralarda ayı pırasası diyorlar, bense yaban sarımsağını daha uygun buldum, çünkü kokusu aynı taze sarımsak gibi, bu gün yemeğimizin yanına salata olucaklar.


Hey gidi çocukluk hey, küçük cadının yüzündeki mutluluğu gördükçe, babasıda bende çok mutlu olduk, Rabbimize şükrettik.


Sevgilerimle

Resimler acemicede olsa bizden:))