Sonra ne mi oldu, bunlar öyle bir alerji oldular ki, sanırsınız kızamık çıkarıyorlar:)
Onlar kaşındıkca, bizler gülmemizi tutamamıştık:)
Dün akşam eşim işe giderken, bizim küçük cadıyı benim yanıma getirdi, benim mesai saatim dolunca, bizde beraberce yürüyerek düştük evin yoluna. Yolda giderken yan tarafıma bir baktım, benim cadı kafasını güneşe kaldırmış, dilini çıkarmış, öyle yürüyor.

Bu sabah çok güzel bir duyguyla uyandım, hani insan bazen yüzünde kocaman bir gülümsemeyle uyanır ya, işte bu günüm öyle başladı. Sanki bu gün iyi bir şeyler olacağı, içime doğmuştu. Bana olur bazen böyle, hiç sebepsiz kocaman bir gülümseme gelir oturur yüzümün ortasına ve ne yapsan gitmez oradan.

“Bundan sekiz yıl önce beklenmedik bir şey oldu. Bir sabah babam odama geldi, beni uyandırdı ve bana bir sürprizi olduğunu söyledi. Benim de hemen çikolatalı çörekler aklıma geldi. Çünkü babam o zamanlar, beni yataktan erken çıkarmak için, sık sık çikolatalı çörekler alır gelirdi.
Ama babam hayır, sürprizin onlar değil başka bir şey dedi ve bana bir resim gösterdi. Bu resimde buruş buruş, pembe bir bebek vardı. Sürprizi şimdi anlamıştım, annem hamileydi ve biz her an bir bebek bekliyorduk, ama bebeğin ben uyurken geleceği hiç aklıma gelmemişti.
Işte o an da anladım ki, artık hayatımız hiç bir zaman, artık bir öncesi gibi olmayacaktı.
Hemen babamla kahvaltı edip, hastaneye gittik. Orada bir bebek yatıyordu, o kadar küçük, o kadar kırılgandı ki, onu elime almaya korktum, canını acıtmaktan korktum. Bebeğin adını Sara Selin koyduk.
Işte o günden sonra o benim her şeyim oldu. Geceleri gaz sancıları tuttuğunda, onu omuzumda gezdirdim, gazı geçinceye kadar. Daha oturamazken, onu kotuğun köşesine oturtup saçlarını fare kuyruğu gibi bağladım. O kadar güzel ve kıvırcık saçları vardı ki. Ona emeklemeyi, sağından soluna dönmeyi ben öğrettim. O daha kendi başına yürüyemediği zamanlar, onu elinden tutup yürüttüm. Öğrendiği her kelimede onunla daha çok gururlandım. Her gülüşünde benim kalbimde çiçek çiçek güller açtı.
O çok meraklı, çok konuşan ve her şeyi bilmek isteyen bir çocuktu. Benim Internette neler yazdığımı merak eder, sorar dururdu, bende “okumayı öğren, o zaman kendin oku” der, şaka ederdim. Nereden bilebilirdim ki, onun daha üç yaşında okumayı gerçekten öğreneceğini.
O kitaplarını çok seven bir çocuk ve fırtına gibi kitap okuyor. Konuşmaları sanki bir yetişkin gibi, bazen öyle sözler söylüyor ki, bunlar yetişkinlerin bile aklına gelmiyecek şeyler olabiliyor.
Kardeşim o kadar çok şey biliyor ki, bazen benden bile fazla bilgisi olduğu konular var. Çoğu zaman, hemen hemen her konuya söyliyecek bir lafı oluyor ve bu konuya o kadar uyum sağlıyor ki, o an da orada bulunanları hayretten hayrete düşürüyor.
O şimdi bir çok şeyi artık kendi başına yapabiliyor. Zaman o kadar çok çabuk geçti ki. Eskiden ağladığında ben onu teselli ediyordum, şimdi ise beni üzgün gördümü, gelip o küçük kollarıyla bana sarılıp, o beni teselli ediyor. Annemlere geldiğimde bana ya koşup sarılıyor, ya da bana dargınsa uzaktan “Hallo” diyor.
O şimdi çocuk olmanın bütün avantajlarını kullanıyor, hemde en güzel biçimde tadını çıkarıyor çocukluğunun. Bir de o kadar tatlı ki.
O her zaman benim küçük bebeğim kalacak ve ben ona bunu her zaman hissettirmesemde o benim her şeyim.
Ben onu her şeyden çok seviyorum.”
Canım kızım, Ablanın söylediklerine, baban ve ben yürekten katılıyoruz. Sen bizim her şeyimizsin ve biz seni her şeyden çok seviyoruz. Dileğimiz, senin sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür geçirmen. Bunun için bizler elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.
Bizler seni çok seviyoruz.
Resim: Pixelio
Dolunay kardeşim beni mimlemiş ve demiş ki, Belgincim bize biraz kendini anlat. Ben de bu mimi alınca, sakalımı elime aldım, şöyle uzun uzun düşündüm, ben kimim, nasıl bir şeyim diye.
Küçük cadı, Çarşamba günü okulda biraz bileğini incitmiş, o günden beri nazlanıp duruyor. ĺki günden beri sargıyla geziyor, halbuki bir şeyciği yok, çünkü oyuna daldımı, elini pek güzel kullanabiliyor:)
Geçen yaz köye vardığım da annene uğradım. Biliyorsun, biz birbirimizi her zaman sevdik. Çay içip, sohbet ettik. Laf döndü, dolaştı gene sana geldi. Annen o yaz ailenle izine geldiğini anlattı. Senden ve çocuklarından bahsetti uzun, uzun. Yaşlı kadın, seni ve torunlarını bana uzun uzun anlatmakla, içini yakan evlat hasretini gidermeye çalışıyordu anlaşılan.
Biraz önce bir arkadaşım, bir şey anlattı, paylaşmak istedim.
Evimize Hoşgeldiniz, buyrun, buyrun şöyle başköşeye geçin:)
