*Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. *Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır.
*Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.
*Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
*Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.
Karşımda durmadan konuşuyor, hemde yüksek sesle. Sesi kulaklarımı tırmalıyor. Ben küçükken beni ve ailemi ne kadar çok sevdiğini, bize ne kadar iyilik yaptığını dur durak bilmeden anlatıp duruyor. Sessizce, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle onu dinliyorum.
O anlattıkça onunla geçen çocukluğum bir sinema filmi gibi gözlerimde canlanıyor. Benim gördüğüm resimler onun anlattığından çok farklı. Beni ve küçük kardeşimi nasıl acımazsızca dövdüğünü, bizi fakir olduğumuz için küçük görmeleri, bizi oyuna almaması, nerede görürse görsün iteleyip, kakalaması canlanıyor gözümün önünde.
O daha hâlâ ne kadar iyi olduğunu, ne kadar sevecen olduğunu bağıra bağıra anlatıyor. Bir an ona, anlattıklarının doğru olmadığını, benim olayları başka türlü hatırladığımı söylemek geçiyor aklımdan.
Sonra beynimde bir şimşek çakıyor ve anlıyorum onun neden böyle yüksek sesle konuştuğunu. O da biliyor bütün bu anlattıklarının doğru olmadığını. Içindeki doğruları söyleyen içsesini duymamak, onu alt etmek için böyle yüksek sesle konuşuyor.
Doğruları kendine bile itiraf etmemek ve içsesinin söylediklerini duymamak için o kadar büyük çaba sarfediyor ki, ona kızmak yerine acıyorum.
Bahçemizde kocaman bir ceviz ağacımız var ve cevizleri çok güzel. Ama zamanı geldiğinde o üstündeki yeşil kabuklarının açılıp, cevizleri içinden düşmesi gerekirken, olmuyor o yeşil kabuklar açılmadan üzerinde çürümeye başlıyor. Bize düşende onları toplayıp, çürüyen kabuklarından çıkarmak oluyor. Cevizler çok yaş olduğu ve buranın havası çok nemli olduğu için cevizleri kabuklarıyla kurutmak mümkün olmuyor. Eğer kabuğundan çıkarıpta kurutmazsak, cevizler küflenmeye başlıyor.
Bu yeşil kabukların açılıp, cevizlerin içinden dökülmesi için bir çare bilen varsa, lütfen bildirsin.
Ìşte bu günlerde eşim düşen cevizleri toplamak, onları yeşil kabuklarından ayırmakla, bense onun eve getirdiği cevizleri kırıp, içlerini çıkarmakla meşgulüz. Dün akşam iki karton cevizi kırıp, ayıkladım, sonrada onları kurutmak için fırın tepsilerine koyup, fırına verdim. Ellerimin halini ne siz sorun, ne de ben söyliyeyim. Eldiven giydiğim halde, ellerim delik deşik oldu, sızım sızım sızlıyorlar.
Bazen „At hepsini gitsin, bu kadar uğraşmaya değer mi!“ diyorum ama sonrada atmaya kıyamıyorum.
Bu ceviz faslı çabucak bitsede, bende akşamları MSN de arkadaşlarıma kavuşsam çok iyi olacak.
Bu gün iki can dostumun, Kara kalemimin ve Ateş böceğimin doğum günü: Canlarım doğum gününüz kutlu olsun. Sağlık, mutluluk, huzur dolu, sevdiklerinizle ve sevenlerinizle birlikte geçireceğiniz çok çok güzel bir ömür diliyorum sizlere. Her şey gönlünüzce olsun. Sizleri çok seviyorum, kalemleriniz hiç susmasın:)
Bu sıralar yine yoğun iş temposu, akşama kadar Bilgisayar başında çalışmak zorunluluğu gözlerimi çok çabuk yoruyor. Durmadan ekrana bakmaktan, gözlerimde bir zaman sonra sanki içine kum atılmış gibi bir his oluşuyor ve sulanmaya başlıyor.
Blogları okumakta ve yazı yazmakta zorlanıyorum:( Akşam eve gidince bırak Bilgisayarı açmayı, kitap okuyamıyor, televizyon bile izleyemiyorum. Ìnşallah yakında şu göz yorulmam geçerde bende rahat rahat okur yazarım. Size daha Ìstanbul maceralarımın devamını anlatacaktım ama şimdilik yapamıyorum:(
Eşimin çalıştığı yerde her gün bir yığın meyve ve sebze atılıyor. Meyveler biraz ermeye başladımı, mesela muzlar, satışa gönderilmiyor ve atılıyor, bu durum ikimizide oldukça rahatsiz ediyor.
Almanya gibi zengin bir ülkede, yüzlerce, binlerce günde bir defa olsun sıcak bir tabak yemek görmeyen çocukların olması ikimizide çok üzüyor. Bu atılan sebze, meyveleri değerlendirmek için şöyle bir imkan düşündük: Benim çalıştığım iş yerinde, bizim firmaya işçilerini kiralayan firmalardan gelen işçiler var ve bunlar çok düşük bir aylıkla çalışmaktalar.
Şimdi eşim atılmak için ayrılan meyveleri, sebzeleri benim çalıştığım iş yerine getiriyor ve işçiler yemek molasına gelmeden, Kantine bırakıyor. Ìsteyen, istediği kadar alıp götürüyor. Bu durumdan bizlerde, onlarda çok memnunlar.
Meyve, sebze ziyanını önlediğimiz, bunları değerlendirme fırsatı bulduğumuz için içimiz biraz olsun rahat şimdi…
Şu Blog alemi ne acaip bir dünya…. Burada yeni insanlarla tanışıyorsun, yeni hayatlara, yaşamlara açtıkları pencerelerden bakma şansını yakalıyorsun, eğer kendi blogun varsa sen onlara yeni pencereler açabiliyorsun.
Burada çok güzel insanlarla tanıştım, onları önce yüreklerinden akan yazılarıyla tanıdım ve çok sevdim. 3. Ekimde Ìstanbul´a gittiğimdeyse yüz yüze tanışma fırsatı buldum. Evet hepsi düşündüğüm, hayal ettiğim gibiydiler. Beni sıcacık sardılar, sarmaladılar. Mayamın,Efsamın yakınlığı, sıcak dostlukları aklımın kuytu bir köşesinde saklanan son endişe kırıntılarınıda yok etti.
Sanal dünya denen bu dünyada gerçek ve yürekten gelen dostlukların oluşabileceğinin ispatıydı işte bu buluşma. Beklentisiz, kasıntısız, yapmacıksız, birbirimize olduğumuz gibi davrandığımız, sıcacık bir buluşmaydı. O an hissettiklerimi Mayam bu yazısında ne güzel anlatmış (kelimelerle dans etmekte ben ne yazık ki onun kadar başarılı değilim).
Ama anlatmaya baştan başlasam iyi olacak galiba:) 3. Ekim, Cumartesi, Saat 06:00: Gözlerimi açıyorum ve saate bakıyorum, uff kalkmak için daha çok erken. Neyse yatakta biraz döndükten sonra anlıyorum ki, artık uykum kaçmış. Kalkıyorum ve ilaçlarımı alıp, balkona sigara içmeye çıkıyorum. Aklım daha toplanılacak eşyalarda, hazırlanacak bavulda. Başlıyorum eşyalarımı toplamaya, uyuyan ev halkını rahatsız etmeden toplaya bildiklerimi topluyor, hole yığıyorum. Çayımı içip bilgisayarın başına geçiyorum, blogları dolaşıp, maillerime bakıyorum. Duşumu alıp, saçlarımı fönlüyorum.
Saat 07:15: Sabrım tükenmiş ve heyecandan kalbim güp güp atıyor, bir an evvel bavulumu da hazırlayıp, her şeyi hazır etmem gerek. Gidip eşimi kaldırıyorum, daha çok erken diye mızmızlanmasını dinlemeyip, onu banyoya kovalıyorum. O homurdanarak banyonun yolunu tutunca, yatak odasını ele geçiriyorum. Yatağı düzeltip, başlıyorum götüreceklerimi dürüp, yatağın üstüne yığmaya. Bavullarım hazır olunca içim rahatlıyor. Bu arada bizim ufak cadı uyanıyor, biraz onunla onun yatağında, yatak keyfi yapıyoruz. Sonra banyosunu bitiren babamızı taze ekmek almaya gönderiyoruz. Hazır babamız gitmişken, küçük cadıya banyo yaptırıyorum, sıpa o kadar kıpırdak ki, benide baştan başa ıslatıyor, böylece ikinci duşumuda almış oluyorum.
Babamız gelince hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz ve mutfağı toplamayı, bulaşıkları makineye koyma işini babamızın üzerine yıkıp, küçük cadıyla süs yapmaya gidiyoruz.
Saat 10:30 da hava limanına gitmek için yola çıkıyoruz. Hava limanına varınca, bavullarımı veriyorum. Bizimkilerle vedalaşıp, pasaport kontrolünden geçip, bekleme salonuna gidiyorum. Daha uçağın kalkmasına çok var, kendime bir kahve alıp, kitap okuyorum. Uçağa binme saati gelince, uçağa binip yerime yerleşiyorum. Uçak 35 dakika geç kalkıyor, ben yine kitap okuyorum, elimdeki kitap bitince, ikincisine başlıyorum (ee tedbirli kadınım ben:))
Ìstanbul´a iniyoruz, pasaport kontrolünden çıkıp, bavullarımı alıp hava limanından dışarıya çıkıyorum. Beni almaya gelecek olan, Dünya Göz Hastanesinin arabasını, bana verilen talimata göre, hava limanının önünde beklemeye başlıyorum. Bir saatten fazla oralarda gezindikten sonra arabayı göremeyince Nur ablamı arayıp, taksiyle Otele gitmeye karar verdiğimi bildiriyorum. Neyse taksiyle yoldayken, Mayadan telefon geliyor, nerede olduğumu, Otele ulaşıp ulaşmadığımı soruyor, ona yolda olduğumu, yakında Otelde olacağımı söylüyorum.
Otele varır varmaz, işlemlerimi halledip, odama yerleşiyorum. Otelin önündeki masalardan birine oturup, başlıyorum beklemeye, heyecan son dorukta. Gelen geçenleri gözetlemeye başlıyorum. Neyse bir zaman sonra köşeden iki güzel hanım, Mayayla, Efsa görünüyorlar, ben onları hiç görmemiş olsam da (Mayamı resimlerinden tanıyordum) yüzlerindeki ışıktan tanıyorum. Sarılıp selamlaşıyoruz ve demli çay eşliğinde kasıntısız, sıcacık koyu bir sohbete dalıyoruz. Mayamın: “Hadi acıkmışsınızdır, sizi yemeğe götüreyim.” teklifiyle, Ìstiklâl caddesine doğru yola koyuluyoruz. Efsayla ikimiz Ìstanbul´un yabancısı olduğumuz için, Mayanın gözü üzerimizden hiç eksik olmuyor. Neyse bir Restorana giriyoruz, yer olmadığı için biraz bekliyoruz, yer boşalınca, yerlerimize yerleşip, yemeklerimizi sipariş ediyoruz. Yemekler ne hikmetse bir türlü gelmek bilmiyor, bizde beklerken sohbeti iyice koyulaştırıyoruz. Efsa, arkadaşlarının onu saat 11 e doğru alacaklarını söyleyince, Otele dönüp orada beklemeye karar veriyoruz.
Otele varınca Mayanın o gece bende kalması için işlemleri halledip, Efsanın arkadaşlarını beklemeye başlıyoruz. Efsanın arkadaşları ne hikmetse, ana cadde üzerinde olan Oteli bir türlü bulup gelemiyorlar. Bu arada Ìstiklâl caddesinde bizi bekleyen Mayanın diğer arkadaşı beklerken ağaç oluyor tabii ki. Neyse biraz gel gitten sonra Efsayla vedalaşıp onu arkadaşlarına teslim edip, Ìstiklâl caddesinde bizi bekleyen, beklerken neredeyse çiçek açan arkadaşımızıda alıp, bir yerlerde oturup sohbet etmeye gidiyoruz. Mayamın arkadaşı çok hoş bir insan, sıcak kanlı ve sevecen. Bizler içeceklerimizin ve bol kahkahalı sohbetin eşliğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz.
Otele dönmek için kalkmaya karar verdiğimizde ise saatler gecenin 04:30 nu gösteriyor. Birazda Otelin önünde sohbet ediyoruz ve Maya arkadaşını durağa bırakmak için gidince, bende odama çıkıyorum. Yattığımızdaysa saat tam 06:15 ti ve ben böylece çok hoş ve bol kahkahalı bir 24 saat geçirmiş oldum.
O gecemi tatlandıran Mayama, Efsama ve adı bende saklı, hoşsohbet arkadaşa nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Teşekkür kelimesi onların bana verdikleri mutluluğun yanında o kadar yetersiz kalıyor ki. Sadece bu üç güzel insanı çok ama çok sevdiğimi söylemek istiyorum.
Ìstanbul´dan döndüğümden beri biriken işlerle ve hasta bir çocukla uğraşıyorum.
O kadar hasta ki, makineli tüfek gibi, gece gündüz öksürüyor.
Bu gün kendimi iş yerine zor attım.
Patron duymasın ama iş yerine dinlenmeye geldim, bu dünyada iş yerine dinlenmeye gelen tek insan benimdir herhalde (eee normal değilim diye söylemiştim ben size:)))
Ameliyatım başarıyla sonuçlandı:)) Artık gözlüklerden kurtuldum:)) Perşembeye dönüyorum, bekle beni Almanya:)) Burada yaşadıklarımı gidince bıktırıncaya kadar anlatırım artık, bak söylemedi demeyin:)) Bilgisayar başında fazla kalamıyorum, sadece haber veremek istedim:)) Sevgiyle ve sağlıkla kalın:))
Aklından geçeni dilinden döküveren, dobracı, her olayın iyi tarafını görmeye çalısıp, bazen de başaramayan, sonbahar ve kışları biraz hüzünlü, ilkbahar ve yazları içi kıpır kıpır yaşama sevinci dolan, hassas, kırılgan bir kış meyvesiyim.
Bir Mozaik Macerası
-
Mart ayının son günüydü bugün. Bileğimde tam 31 gündür takılı olan
marteniçkanın da son günüydü. Leyleklerin güzergâhı olmayan bir bölgede
yaşıyordum. Yani...
Ayıp olur diye
-
Biriyle bir süre sohbet ettiğinizde onun sosyal medyada ne tür hesapları
takip ettiğini anlayabiliyorsunuz. Mesela annem, size meyve kabuklarından
nasıl...
Telefon dolandırıcılığı
-
Bugün anksiyete yakınmalarıyla başvuran bir hanıma canını sıkan bir konu
olup olmadığını sordum.
"Evet var! Geçen gün işim başımdan aşkınken telefon...
İÇSEL SÖYLEŞİ
-
*Yarım asrı çoktaan devirdim de ileri bile gittim,** hatta bir iki hafta
önce bir yaş daha ekledim bunca yaşın üstüne ama çözemedim bir türlü şu
alemin sı...
BİR DUT MASALI 11 YAŞINDA
-
MERHABA SEVGİLİ BLOGGER ALEMİ VE SEVGİLİ TAKİPÇİLER Ne kadar çok sey
degişti..ne kadar da çok sey oldu.. hiçbirinden bahsetmeyeceğim..hepimizin
yükü ...
özgür aşk
-
Şimdi kasırga zamanıdır dedi kadın. Rüzgarın şiddeti öyle korkunç boyutlara
ulaşır ki, buraların yer çekimsiz bir uzay boşluğu olduğuna inanı...
Canım öyle istiyor
-
Bir bebeği hazırlayıp deniz kenarına götürsem. Ayaklarını suya soksam.
Ya da kulaklıkla müzik dinlerken evde tek başıma kabak çekirdeği çitlesem.
Ya da karşı...
Asla Bilemezsin!
-
Hiç hesapta yokken, ansızın, bir an da baş verir zihninde bir düşünce!
Belki bir kırgınlık, belki bir hayal kırıklığı, belki de bir anlık
öfkeyle...
Nede...
Geçti Mi Geçen Günler.
-
Sabah gözlerimi açtığımda 'Refik Durbaşın ' Geçti mi geçen günler
kitabıyla göz göze geldim.Kitabı hediye edişin dün gibi aklımda.İnsan
unutması gereken n...
YAZMAK...
-
Yorgunum hem de çok yorgun, yazmak ne derece yorgunluğumu azaltır
bilmiyorum. Ama ki yazmak yürek boşaltmaktır biliyorum. Korkum, his
sınırlarını aşmak oku...
29 Ekim Cumhuriyet
-
[image: 29 ekim ile ilgili yazı ile ilgili görsel sonucu]
Cumhuriyet Türk tarihinde kazanılmış belki de en büyük edinimdir,
Cumhuriyet büyük bir zaferdir. ...
Kampanya / Kaşıkara ilköğretim okulu için destek
-
Merhabalar,
Aşagıdaki çağrıya destek olabilirseniz cok sevinirim.
"Blogların eski işlevini yitirdiği bir dönemdeyiz. Her şey bir kaç cümlelik
kısa mesaj v...
AŞKIN DİKENLERİ KIÇIMIZA BATARKEN...
-
Çapkın! Türk erkeklerinin aldatma denemeleri neden hep hüsranla sonuçlanır
hiç düşündün mü sayın okuyan. Tabii ki cevval Türk kadınının zekası, ön
görü...
"tezgahtar" olmayaydın iyiydi!
-
babişe yemekler sekizinci yılını doldurdu!
biliyoruz birkaç yıldır yazmıyoruz.
nedeni şu ki; bu blogun var olmasına neden olan, birlikte yaşadığımız, bir ...
MERHABA, BEN KU DÖ PİYE RİCA EDECEKTİM
-
Yıllar sonra böyle bir yazı ile bloguma geri döneceğimi söyleselerdi
inanmazdım.Yazıyorum ama gel gör ki hala inanamıyorum. Beni buradan
tanıyanlar kalmamı...
ORANTISIZ BİR HÜZÜN İÇİNDEYİM...
-
gönlüm yorgun güzide arkadaşlarım...
kalbimi kuruttular.
ne acaip bi memleket olduk ne acaip bi halk olduk biz...
böyle miydik değiştik mi...
ne oldu bize ...
YESSSSSSSSSS........ WE CAN......
-
Hic bilmiyoruz kim oldugunu.... Ama "yes we can" diyor ya, tam universiteye
gitmek uzere yola cikiyorken, tam elim kolum yeni kòk hùcre yasasina ait
b...
Ela Gelince
-
Uzun zamandır yazmadığım blog dünyasına geri dönüş yaptım ; yapmalıydım :)
Şimdi Doğa hanıma blog yapmışken ve yazmayı uzun süre önce asgariye
indirmişk...
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum
-
Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır
yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." falan filan. İşin açığı
ÖZ...
pssst!
-
Benim bir rutinim vardı ilk blog yazmaya başladığım zamanlar. İş
saatlerimin son anlarında yazardım en güzel yazılarımı. Nedense ortalık bi
sakinleşir, ...
Düş....Uyanış....
-
''Garip düşlerim var benim...
Tanımlayamadığım değişik ruh hallerim de...
Geceleri düşler diyarına daldığımda sürekli aradığım ve bulamadığım
birşeyler...
D...
DİKKAT, SAĞLIĞA YARARLIDIR!
-
Çiğ beslenmeciler arasına katılalı beri rengarenk salatalar yapıyorum. Siz
bilmiyorsunuz tabii, buraya yazmadım ki hiç birini. Olabildiğince çiğ
olarak tük...
S'ırsız
-
Elimi cebime attığımda maziden kalma sinema biletlerine, unutulmuş
paralara ya da yiyecek kırıntılarına gülümseyemiyorum artık. Parmaklarıma
hüzün takılıy...
Bitenler...
-
*Nuxe Huile Prodigieuse Multi Purpose Dry Oil :* Aranızda Nuxe ürünlerini
sevmeyen var mı? Sizi bilmem ama ben bayılıyorum, bu yağı saçlarım için
kullandı...
En yeniler ve beni saran Tilda aşkı:)
-
çok uzuzn zamandır yoğunluktan fotoğraf paylaşamıştım ama durmadan
çalışıyordum:)epeydir de örgü bebeklerin (amigurumi bebeklerin) dışında
kumaş bebeklerd...
Dmz Tour Seoul
-
Until the Japanese General Government Building was contructed in front of
Heungnyemun Gate. The guardsmen perform several ceremonies including the
dmz to...
RAYLAR BOYUNCA MENDİLİMDE KAN SESLERİ
-
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
Istasyonlari dolasirdik bir bir
O zamanlar Malatya kokardi istasyonlar
Nazilli kokardi
Ve yağmurda...
Biz zengin miyiz?
-
Biz zengin miyiz? dedi kitaplıga uzanıp kumbarasını alıp yanıma
oturdugunda. "Hı,anne biz zengin miyiz?" Tam uygun kelimelerden dogru
cümleler oluşturmaya...
-
Parça neyin parçasıdır?BütününPeki bütünde olan özelliklerin tamamı onda
varmıdırEvetPeki evet ise parça niye sadece parça olarak kalır da sonunda
paçavray...
Anne Sütü Meselesi..
-
Anne sütü konusu yeterince muallak bir konuydu.Mevzu yine doğum şeklime
bağlanacak ama sezeryan olmamla birlikte daha da önem kazandı. Hamilelik
süresince ...
Memlekete dogru
-
Dün aksam bir heves bloga girip yeniden yazdim ama bir seyi unuttum.
Ya ben yarin Türkiyeye geliyorum ya da gidiyorum.
Yani yine en az 15 gün kadar mümkü...
Freund - Arkadas
-
*Ein Freund kam aufgeregt zu Sokrates und sagte:*
*?Sokrates, hast du schon gehört? Ich muss dir dringend erzählen von...!?*
*?Halt, mein Freund?, sagte S...
İL İL
-
Soğuksun Ankara. Hep mi bu kadar soğuktun ve neden? Sen hiç sevmediğimi
bildiğim bir kenttin, sanki başka bir yerde yaşamışlık tecrübem varmış ama
bir nede...
Müzikli Danslı Keyifli işler bunlar...
-
Öykü'nün piyano ve keman öğretmenin okulu için hazırlandı bu çizimler ve
daha dahası.Küçük müzisyenlerim okulun camlarını kaplayacak merakla
beklemedeyi...
CLOSED
-
Yazamıyorum artık..Yani öyle zordan karaladığım bir kaç satır, sırf
kıyamadığımdan, anısı kalsın diye..Sonra düşündüm ki bugün öyle aniden yine
zorlamanın...
BİL/MEK
-
Adını biliyorsun. Dudağımın ucunda takılı, düştü düşecek avuçlarına. Ama
sen söylenmesine ramak kalmış o iki heceye bakma ve kelimelerin
sıradanlığına, h...
The mountain of macaron
-
Ganaj havuzunda kaybolan kapakçıklar birbirlerine yapıştıklarında çıtırlık
ve lezzet diyarına davet çıkarıyorlarmış.
Biraz da poz vermek için kıyasıya m...
KASASI KAÇ PARA Kİ
-
If you cannot see the audio controls, your browser does not support the
audio element
Beş yıl önce, öyle pek fazlaca soğuk olmayan bir kış günü iş yerindek...
Nerede Kalmıştık..
-
Kocam biraz önce "İyi ki bir kitap yazdın, başka da bişey yazmıyorsun,
aylardır tık yok!" deyince "tamam" dedim, "hemen yazıyorum.." Aslında ben
de istiyor...
Neler Oldu Görüşmeyeli
-
Çok uzun süredir yazacak hevesi,vakti,heyecanı,konuyu,ortamı ve ilhamı
bulamıyordum.Ama bugün o gün diyebilirim.
Efendim öncelikle bloğa yazı yazamadığım g...
SAFTİRİKLE CİNGÖZ 2
-
Ne demiştim.Hayvanları görünce yada cansız objelere bakarken
konuşabildiklerini düşünüyorum dedim deli dediniz:)))İşte iki tatlı biblom
Saftirik ve Cingözü...
MEHMET AKİF ERSOY'UN YANILGISI
-
yanılgısının sebebi,
Mithat Cemal'in ona ithafen söylediği
"Yüz kahramana yetecek ahlak ve seciyesiyle
sıradan bir insan gibi yaşıyor!"
cümlesinde gizli s...
Mola zamanı...
-
İşlerimizin koşturmacasında bu sevimli projenin hakkını verememek pek mutlu
etmiyor bizi. Dolayısı ile Çizgili Dünya'nın hakkını yemek istemiyoruz.
Burası h...
Ah Ay Kadın... Özü güzel, kendi özel Ay Kadın... Seninle görüştüğümüz o tek günün akşamında oturdu zihnime bu tanım. Ay gibiydin sahiden; bir yüzü aydınlık, diğer yüzü kara. Güneş diğer yüzüne değdiğinde hiç hesapsız aydınlatıveriyordun o yüzünü de. Bazen hilâl kadar nazenin, bazen sırrını örter gibi yarı aydınlık, bazen de tüm engebelerinle tabak gibi ortada... Her yüzün bir aslında, her yüzün meydanda. Bakmayı isteyen, ışığıyla gelenlere sonuna kadar açık kocaman bir yüreksin sen. Cümlelerin ay tozu gibiydi; o kadar ince, o kadar temiz ve o kadar sana özel. Bulandım tozuna. Çıkmaz artık tenimden...