Onüç, ondört yaşlarındayım, annem babam ve ben yemek yiyoruz. Babam yemeğin yanında yeşil biber yiyor, mevsimlerden yaz olmalı, çünkü o zamanlar buralarda biber, patlıcan, kabak bulmak şimdiki gibi pek kolay değil. Almanlar bu sebzeleri yabancılar sayesinde daha yeni yeni tanıyorlar.
Babama biberin acımı, tatlımı olduğunu soruyorum, o da tatlı olduğunu söylüyor, bunun üzerine uzanıp biberinden bir isırık alıyorum, daha lokmamı çiğnemeye fırsat kalmadan, yüzüme şiddetli bir tokat iniyor, ne olduğumu şaşırıyorum, ama ağlamayada korkuyorum, çünkü biliyorum ki ağlarsam, daha beter dayak yiyeceğim. Lokmam ve akıtamadığım göz yaşlarım boğazıma düğümleniyor, ne kadar yutmaya çalışsamda olmuyor. Zorla yutkunduğumu gören annem, babama şimdi durduk yerde ne diye bana vurduğunu soruyor, babamın cevabıysa: „O biber benim kısmetimdi, ne hakla kısmetimi elimden alıyor?“ oluyor.
Bu akşamki olduğu gibi, ne zaman yemeğin yanında yeşil biber yiyen birini görsem, yanağım yanar, dişim sızlar, yüreğim kanar.
O zamanki biber acı değildi ama, yüzüme inen o tokat, bunca zaman sonra olsa bile, daha hâlâ canımı acıtır…
Eskiden, yani Ninemin zamanında insanlar şimdiki gibi öyle sık sık çarşıya, pazara gitmezlermiş. Pazara gidincede her şeyi pazardan almazlarmış, pazardan sadece kendilerinin yapamadıkları, tarlalarında, bahçelerinde yetiştiremedikleri, mesela şeker, pirinç, çay, kahve, tuz gibi ihtiyaçlarını alırlarmış.
O zamanlar hemen hemen hiç kimsede araba olmadığı için, imkanı olanlar at arabalarıyla, atla, eşşekle ve ya yürüyerek giderlermiş pazara. Giderken yanlarında aldıklarını koymak için file, kese, çuval, ama genellikle heybe götürürlermiş. Íşte aldıkları malzemeleri eve getirirken, bazen kese delik olduğu için ve ya ağzı iyi kapanmadığı için bu malzemelerden bazıları heybenin içine dökülürmüş.
Her şey şimdiki kadar bol olmadığı için tutumlu ev hanımları bu dökülen malzemeleri ziyan etmemek için bu malzemelerden yemekler uydururlarmış, işte Heybeli çorbada onlardan biri:)
Malzemeler:
1-2 yemek kaşığı tereyağı
1 soğan
1 yemek kaşığı Salça
2 çay bardağı kırmızı Mercimek
½ çay bardağı pirinç
½ çay bardağı bulgur
1 su bardağı kadar haşlanmış kuru börülce
1-2 kurutulmuş acı biber
5-6 su bardağı su (tavuk suyu ve ya et suyuda olabilir)
Yapılışı:
Tereyağı tencereye konulur, incecik yemeklik doğranmış soğan eklenir ve kavrulur. Soğanlar pembeleşince, salça eklenir ve kavrulur.
Arkasından, yıkanmış Mercimek, Pirinç ve Bulgur eklenir, onlarda biraz kavrulur. Üzerine 5-6 bardak su ve kuru biberler eklenir ve kaynamaya bırakılır. Çorbayı ocaktan indirmeden 5-10 dakika önce, haşlanmış börülceler eklenir. Sonra tencerenin altı kapatılır ve biraz dinlenmeye bırakılır.
Not: Şimdi bu sıcak yaz gününde bu çorbada nerden çıktı dediğinizi duyar gibiyim, ne bileyim ben, buralarda Kasım-Aralık gibi karanlık ve yağışlı bir hava olduğu için canım istedi belkide, ya da ninemin bu çorbayı bize pişirdiği çocukluğum aklıma geldiği için böyle bir şey çıktı ortaya. Zaten sünger gibi olan beynimden başka bir şey beklenemezdi öyle değil mi:)
Can dostlarım, kardeşlerim, ilginizle, sevginizle, dostluğunuzla, uzattığınız ellerinizle bana ne kadar yardım ettiğinizin, yaşama gücü verdiğinizin farkındasınız mutlaka. Buraya bıraktığınız yorumlarınızı ağlayarak okudum.
Bu kadar dostlarım olduğunu, bu kadar sevenim olduğunu tahmin etmiyordum. Bu zamanda, hiç tanımadığı birine karşılık beklemeden sevgi verebilen, ilgi gösterebilen bu kadar insanın olması beni inanılmaz mutlu ediyor. Mailleriyle, telefonlarıyla beni yalnız bırakmıyan, arayan-soran arkadaşlarıma minnettarım.
Herşey için hepinize çok teşekkür ediyorum. Bu hastalıktan tez günde kurtulursam, inanın bunda sizlerin payı çok büyüktür.
Önerdiğiniz yöntemleri yapmaya çalışacağım, ilaçlarımı kullanmaya başladım.
Sevgili Absalom, yardım teklifin için çok teşekkürler, ama ne yazık ki yurt dışındayım. Burada daha önce tedavi gördüğüm Doktoruma gidicem. Yinede çok teşekkür ediyorum.
Sizlerin hakkını nasıl ödeyebilirim, onu da bilmiyorum, elimden sadece teşekkür etmek geliyor.
Çok çok sağolun.
Hepinizi çok seviyorum.
Bu çiçeklerde size benden küçük bir hediye olsun:)
Sekiz yıl önce küçük cadımın doğumundan sonra, zaten genetiğimde var olan, kendini zaman zaman gösteren ama doğum sonrası hormon karışıklığınında katılmasıyla son derece şiddetlenen bir depresyona yakalanmıştım.
Eşimin işsiz kalması, evde buluğ çağını çok zor geçiren bir kız çocuğu ve bakılması gereken bir bebekte olunca, temelli diplere vurmuştum. Üzerine birde yalnızlık, hastalığımı ve beni kimsenin anlamaması eklenince, yaşam benim içim çekilmez bir hale gelmişti. Bir yıl boyunca bütün çabalarıma rağmen kendimi kurtarmayı başaramamıştım.
Bir gece kendimi intiharın kapısında buldum, sonrada kendi kendime, „“Küçücük bir bebeğin, daha yetişmemiş, kendini kurtarmamış kızın var, onları bırakıp nereye gidiyorsun!“ demiş, sabah kendimi ev doktorumuzun kapısına zor atmıştım.
Gönderdiği Psikoloğun verdiği ve üç yıl süren ilaç ve konuşma tedavisiyle kurtulmuştum bu hastalıktan. Meğer kurtulduğumu sanmışım.
Bu hastalık insanda yaşama zevki diye bir şey bırakmıyor, ne yemekten, ne içmekten, ne okumaktan, ne yazmaktan, hiç bir şeyden zevk almıyorsun, gözün hiç bir şeyi görmüyor. Sanki başın devamlı bir karabulutun içinde ve sen ondan başka hiç bir şeyi görmüyorsun. En çok sevdiğin varlıklar bile sana bir yük gibi geliyor. Hayattaki en basit şeyler, banyo yapmak, tuvalete gitmek, birisine selam vermek bile insana inanılmaz bir yük gibi geliyor. Yataktan kalkmak ve soluk almaksa dünyadaki en zor ve en ağır iş.
Bir kaç haftadan beri yine ara ara beni yoklamaya başladığını fark ettim. Ama artık ilaç kullanmak istemiyorum, yine o karanlık, suni günlere dönmek istemiyorum.
Devamlı gözü yaşlı, her ota b.ka ağlayan halimden nefret ediyorum. Bu hastalık sadece beni etkilese neyse ama çevremdeki insanlara, ailemi de çok kötü etkiliyor, onlara böyle bir şeyi yaşattığım ve onlara yük olduğum içinde kendimden nefret ediyorum. Onlarında hayatını karartmaya hakkım yok.
Derdimi anlattığım insanların beni anlamaması, sen bir pesimistsin, her şeyi çok kara görüyorsun, hadi biraz sık dişini, bırakma kendini, biraz dışarıya çıkalım, temiz hava iyi gelir, gibi beni ve hastalığımı ciddiye almayan lafları beni çok üzüyor. Birde insana deli muamelesi yapmaları yokmu, işte o beni bitiriyor.
Sanki elimde olsa yapmayacağım. Kalp krizi geçirmiş ve ya iki bacağını bir kazada kırmış birinede aynı tavsiyeleri yaparlarmıydı? Bedeninde olan yarayı, ağrıyı, yani gözle görülen acıları ciddiye alıyorlarda, neden ruhumuzda olan acıları kimse ciddiye almıyor.
Benim elimde olsa, ben istermiyim bütün bunları yaşamak.
Ama biliyorum, ben bu hastalığı bir kere yendim, sizlerin yardımıyla yine yeneceğim, yeniden başaracağım, başarmak zorundayım!
Yine güneş doğacak ve hayatımı aydınlatacak!
Canlarım, bana yalnız olmadığımı, yanımda olduğunuzu ve sevginizi hissetirdiğiniz için sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır. Sizleri de üzdüğüm için lütfen kusura bakmayın. Iyiki varsınız, sizleri çok seviyorum!!
Yendiğimi ve ondan temelli kurtulduğumu sandığım hastalığım bütün şidettiyle beni yine kollarına aldı. Içimde kara bulutlar, bedenim kırgın, ruhum sürekli ağlamaklı; DEPRESYONDAYIM!!
Küçük cadım bu gün hiç bakmadığı bir çocuk filmine daha film başlamadan bakmak istemeyip „Bu film çok sıkıcı, ben sevmiyorum bunu!“, deyince, ona önyargılı davrandığını söyledim.
„Anne önyargı ne?“, diye sorunca, ona önyargının ne olduğunu anlattım. Beni can kulağıyla dinledi ve arkasıdan, „Anne arkayargıda var mı?“ diye sorunca kalakaldım.
Bu zamane çocukları, insanı bitirirler valla:) Galiba benimle alay ediyor bu küçük cadı:) Ama sonradan aklıma takıldı, gerçekten „Arkayargı“ varmı diye düşündüm.
Sonunda buldum, var tabii olmaz olur mu, ama adına arkayargı değil, „DEDIKODU“ diyoruz:)
Arkadaşlar, güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Bu resimleri Pazar günü arkadaşımla yürüyüşe çıktığımızda, bir evin önünde rastladım.
Bu evde yaşayan çift 20. ci evlilik yıldönümünü kutlamış, yakın bir zamanda. 20.ci evlilik yıldönümüne burada „Porselen“ yıldönümü deniyor.
Nedeniyse, 20 senede evdeki bir çok porselenin kırıldığını ama evliliklerinin hâlâ sağlam olduğunu anlatmak için olsa gerek. Birde biliyorsunuz, porselen eskiden öyle herkesin evinde yoktu. Porselen, aynı insan ilişkileri gibi çok değerli ve çok kırılgan bir eşyaydı.
Buralarda, evlilikte çiftlerin birbirlerine çok değer vermelerini ve itinayla hareket etmelerini, birbirlerini kırmamaları gerektiğini bir daha hatırlatmak için, 20. ci evlilik yıldönümüne „Porselen“ denmiş.
Bana kalırsa, bu Porselen yıldönümü 20 yıldır aynı tabağı, çanağı kullanmaktan bıkmış bir kadının buluşudur, çünkü bu evlilik yıldönümü buralarda bayağı büyük kutlanıyor ve bu çifte porselen hediyeler alınıyor, davetliler tarafından:Pp
Sevgili Dostlar, bu resimler size ne anlatıyor, yorumlarınızı bekliyorum:)
Aklından geçeni dilinden döküveren, dobracı, her olayın iyi tarafını görmeye çalısıp, bazen de başaramayan, sonbahar ve kışları biraz hüzünlü, ilkbahar ve yazları içi kıpır kıpır yaşama sevinci dolan, hassas, kırılgan bir kış meyvesiyim.
Bir Mozaik Macerası
-
Mart ayının son günüydü bugün. Bileğimde tam 31 gündür takılı olan
marteniçkanın da son günüydü. Leyleklerin güzergâhı olmayan bir bölgede
yaşıyordum. Yani...
Ayıp olur diye
-
Biriyle bir süre sohbet ettiğinizde onun sosyal medyada ne tür hesapları
takip ettiğini anlayabiliyorsunuz. Mesela annem, size meyve kabuklarından
nasıl...
Telefon dolandırıcılığı
-
Bugün anksiyete yakınmalarıyla başvuran bir hanıma canını sıkan bir konu
olup olmadığını sordum.
"Evet var! Geçen gün işim başımdan aşkınken telefon...
İÇSEL SÖYLEŞİ
-
*Yarım asrı çoktaan devirdim de ileri bile gittim,** hatta bir iki hafta
önce bir yaş daha ekledim bunca yaşın üstüne ama çözemedim bir türlü şu
alemin sı...
BİR DUT MASALI 11 YAŞINDA
-
MERHABA SEVGİLİ BLOGGER ALEMİ VE SEVGİLİ TAKİPÇİLER Ne kadar çok sey
degişti..ne kadar da çok sey oldu.. hiçbirinden bahsetmeyeceğim..hepimizin
yükü ...
özgür aşk
-
Şimdi kasırga zamanıdır dedi kadın. Rüzgarın şiddeti öyle korkunç boyutlara
ulaşır ki, buraların yer çekimsiz bir uzay boşluğu olduğuna inanı...
Canım öyle istiyor
-
Bir bebeği hazırlayıp deniz kenarına götürsem. Ayaklarını suya soksam.
Ya da kulaklıkla müzik dinlerken evde tek başıma kabak çekirdeği çitlesem.
Ya da karşı...
Asla Bilemezsin!
-
Hiç hesapta yokken, ansızın, bir an da baş verir zihninde bir düşünce!
Belki bir kırgınlık, belki bir hayal kırıklığı, belki de bir anlık
öfkeyle...
Nede...
Geçti Mi Geçen Günler.
-
Sabah gözlerimi açtığımda 'Refik Durbaşın ' Geçti mi geçen günler
kitabıyla göz göze geldim.Kitabı hediye edişin dün gibi aklımda.İnsan
unutması gereken n...
YAZMAK...
-
Yorgunum hem de çok yorgun, yazmak ne derece yorgunluğumu azaltır
bilmiyorum. Ama ki yazmak yürek boşaltmaktır biliyorum. Korkum, his
sınırlarını aşmak oku...
29 Ekim Cumhuriyet
-
[image: 29 ekim ile ilgili yazı ile ilgili görsel sonucu]
Cumhuriyet Türk tarihinde kazanılmış belki de en büyük edinimdir,
Cumhuriyet büyük bir zaferdir. ...
Kampanya / Kaşıkara ilköğretim okulu için destek
-
Merhabalar,
Aşagıdaki çağrıya destek olabilirseniz cok sevinirim.
"Blogların eski işlevini yitirdiği bir dönemdeyiz. Her şey bir kaç cümlelik
kısa mesaj v...
AŞKIN DİKENLERİ KIÇIMIZA BATARKEN...
-
Çapkın! Türk erkeklerinin aldatma denemeleri neden hep hüsranla sonuçlanır
hiç düşündün mü sayın okuyan. Tabii ki cevval Türk kadınının zekası, ön
görü...
"tezgahtar" olmayaydın iyiydi!
-
babişe yemekler sekizinci yılını doldurdu!
biliyoruz birkaç yıldır yazmıyoruz.
nedeni şu ki; bu blogun var olmasına neden olan, birlikte yaşadığımız, bir ...
MERHABA, BEN KU DÖ PİYE RİCA EDECEKTİM
-
Yıllar sonra böyle bir yazı ile bloguma geri döneceğimi söyleselerdi
inanmazdım.Yazıyorum ama gel gör ki hala inanamıyorum. Beni buradan
tanıyanlar kalmamı...
ORANTISIZ BİR HÜZÜN İÇİNDEYİM...
-
gönlüm yorgun güzide arkadaşlarım...
kalbimi kuruttular.
ne acaip bi memleket olduk ne acaip bi halk olduk biz...
böyle miydik değiştik mi...
ne oldu bize ...
YESSSSSSSSSS........ WE CAN......
-
Hic bilmiyoruz kim oldugunu.... Ama "yes we can" diyor ya, tam universiteye
gitmek uzere yola cikiyorken, tam elim kolum yeni kòk hùcre yasasina ait
b...
Ela Gelince
-
Uzun zamandır yazmadığım blog dünyasına geri dönüş yaptım ; yapmalıydım :)
Şimdi Doğa hanıma blog yapmışken ve yazmayı uzun süre önce asgariye
indirmişk...
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum
-
Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır
yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." falan filan. İşin açığı
ÖZ...
pssst!
-
Benim bir rutinim vardı ilk blog yazmaya başladığım zamanlar. İş
saatlerimin son anlarında yazardım en güzel yazılarımı. Nedense ortalık bi
sakinleşir, ...
Düş....Uyanış....
-
''Garip düşlerim var benim...
Tanımlayamadığım değişik ruh hallerim de...
Geceleri düşler diyarına daldığımda sürekli aradığım ve bulamadığım
birşeyler...
D...
DİKKAT, SAĞLIĞA YARARLIDIR!
-
Çiğ beslenmeciler arasına katılalı beri rengarenk salatalar yapıyorum. Siz
bilmiyorsunuz tabii, buraya yazmadım ki hiç birini. Olabildiğince çiğ
olarak tük...
S'ırsız
-
Elimi cebime attığımda maziden kalma sinema biletlerine, unutulmuş
paralara ya da yiyecek kırıntılarına gülümseyemiyorum artık. Parmaklarıma
hüzün takılıy...
Bitenler...
-
*Nuxe Huile Prodigieuse Multi Purpose Dry Oil :* Aranızda Nuxe ürünlerini
sevmeyen var mı? Sizi bilmem ama ben bayılıyorum, bu yağı saçlarım için
kullandı...
En yeniler ve beni saran Tilda aşkı:)
-
çok uzuzn zamandır yoğunluktan fotoğraf paylaşamıştım ama durmadan
çalışıyordum:)epeydir de örgü bebeklerin (amigurumi bebeklerin) dışında
kumaş bebeklerd...
Dmz Tour Seoul
-
Until the Japanese General Government Building was contructed in front of
Heungnyemun Gate. The guardsmen perform several ceremonies including the
dmz to...
RAYLAR BOYUNCA MENDİLİMDE KAN SESLERİ
-
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
Istasyonlari dolasirdik bir bir
O zamanlar Malatya kokardi istasyonlar
Nazilli kokardi
Ve yağmurda...
Biz zengin miyiz?
-
Biz zengin miyiz? dedi kitaplıga uzanıp kumbarasını alıp yanıma
oturdugunda. "Hı,anne biz zengin miyiz?" Tam uygun kelimelerden dogru
cümleler oluşturmaya...
-
Parça neyin parçasıdır?BütününPeki bütünde olan özelliklerin tamamı onda
varmıdırEvetPeki evet ise parça niye sadece parça olarak kalır da sonunda
paçavray...
Anne Sütü Meselesi..
-
Anne sütü konusu yeterince muallak bir konuydu.Mevzu yine doğum şeklime
bağlanacak ama sezeryan olmamla birlikte daha da önem kazandı. Hamilelik
süresince ...
Memlekete dogru
-
Dün aksam bir heves bloga girip yeniden yazdim ama bir seyi unuttum.
Ya ben yarin Türkiyeye geliyorum ya da gidiyorum.
Yani yine en az 15 gün kadar mümkü...
Freund - Arkadas
-
*Ein Freund kam aufgeregt zu Sokrates und sagte:*
*?Sokrates, hast du schon gehört? Ich muss dir dringend erzählen von...!?*
*?Halt, mein Freund?, sagte S...
İL İL
-
Soğuksun Ankara. Hep mi bu kadar soğuktun ve neden? Sen hiç sevmediğimi
bildiğim bir kenttin, sanki başka bir yerde yaşamışlık tecrübem varmış ama
bir nede...
Müzikli Danslı Keyifli işler bunlar...
-
Öykü'nün piyano ve keman öğretmenin okulu için hazırlandı bu çizimler ve
daha dahası.Küçük müzisyenlerim okulun camlarını kaplayacak merakla
beklemedeyi...
CLOSED
-
Yazamıyorum artık..Yani öyle zordan karaladığım bir kaç satır, sırf
kıyamadığımdan, anısı kalsın diye..Sonra düşündüm ki bugün öyle aniden yine
zorlamanın...
BİL/MEK
-
Adını biliyorsun. Dudağımın ucunda takılı, düştü düşecek avuçlarına. Ama
sen söylenmesine ramak kalmış o iki heceye bakma ve kelimelerin
sıradanlığına, h...
The mountain of macaron
-
Ganaj havuzunda kaybolan kapakçıklar birbirlerine yapıştıklarında çıtırlık
ve lezzet diyarına davet çıkarıyorlarmış.
Biraz da poz vermek için kıyasıya m...
KASASI KAÇ PARA Kİ
-
If you cannot see the audio controls, your browser does not support the
audio element
Beş yıl önce, öyle pek fazlaca soğuk olmayan bir kış günü iş yerindek...
Nerede Kalmıştık..
-
Kocam biraz önce "İyi ki bir kitap yazdın, başka da bişey yazmıyorsun,
aylardır tık yok!" deyince "tamam" dedim, "hemen yazıyorum.." Aslında ben
de istiyor...
Neler Oldu Görüşmeyeli
-
Çok uzun süredir yazacak hevesi,vakti,heyecanı,konuyu,ortamı ve ilhamı
bulamıyordum.Ama bugün o gün diyebilirim.
Efendim öncelikle bloğa yazı yazamadığım g...
SAFTİRİKLE CİNGÖZ 2
-
Ne demiştim.Hayvanları görünce yada cansız objelere bakarken
konuşabildiklerini düşünüyorum dedim deli dediniz:)))İşte iki tatlı biblom
Saftirik ve Cingözü...
MEHMET AKİF ERSOY'UN YANILGISI
-
yanılgısının sebebi,
Mithat Cemal'in ona ithafen söylediği
"Yüz kahramana yetecek ahlak ve seciyesiyle
sıradan bir insan gibi yaşıyor!"
cümlesinde gizli s...
Mola zamanı...
-
İşlerimizin koşturmacasında bu sevimli projenin hakkını verememek pek mutlu
etmiyor bizi. Dolayısı ile Çizgili Dünya'nın hakkını yemek istemiyoruz.
Burası h...
Ah Ay Kadın... Özü güzel, kendi özel Ay Kadın... Seninle görüştüğümüz o tek günün akşamında oturdu zihnime bu tanım. Ay gibiydin sahiden; bir yüzü aydınlık, diğer yüzü kara. Güneş diğer yüzüne değdiğinde hiç hesapsız aydınlatıveriyordun o yüzünü de. Bazen hilâl kadar nazenin, bazen sırrını örter gibi yarı aydınlık, bazen de tüm engebelerinle tabak gibi ortada... Her yüzün bir aslında, her yüzün meydanda. Bakmayı isteyen, ışığıyla gelenlere sonuna kadar açık kocaman bir yüreksin sen. Cümlelerin ay tozu gibiydi; o kadar ince, o kadar temiz ve o kadar sana özel. Bulandım tozuna. Çıkmaz artık tenimden...