RSS

12.06.2009

Yalan

80 lı yılların ortalarındayız, Ìnge çok zengin bir ailenin tek gelini. Ìlk çocuğuna hamile ve çok heyecanlı. Eşi Jörgle birbirlerini çok seviyorlar. Eşi de en az kendisi kadar heyecanla bekliyor bebeklerini.

Ve beklenen gün geldi çattı, Ìnge büyük bir korku ama bir o kadarda heyecanla girdi doğuma, saatler süren sancılardan sonra çocuk doğdu. Çocuk doğmasına doğmuştu ama doğumhaneyi birden normal olmayan bir sessizlik sarmıştı. Deminden beri güler yüzle ve heyecanla kendisine yardım eden Doktorların, hemşirelerin yüzünden gülümsemeler kaybolmuştu. Bu arada Ìnge korkmuş ve hemen çocuğunu görmek istediğini söylemişti. Doktorun kundağa sarılı çocuğu ona verirken yüzünde beliren acıma ifadesine bir anlam verememişti.

Ìnge kucağına verilen bebeği görünce, başı dönmeye başladı ve gözleri sanki yuvalarından çıkacakmış gibi oldu. Kendini daha fazla tutamayıp ağlamaya başladı, bu arada Doktorların haber verdiği eşi yanına gelmiş, yüzünde acı, öfkeli ve onu suçlayan bir ifadeyle, ona ve kucağındaki bebeğe bakmaktaydı. Ìnge yalvaran gözlerle kocasına bakmış ve yardım ister gibi ellerini ona uzatmıştı. Ama kocası başını çevirip, hızlı adımlarla terketmişti odayı.

Daha sonraki günleri Inge bir uyur gezer gibi geçirmişti. Annesinin onu hastaneden alışını, evine getirişini, kocasının avukatından gelen mektubu, bir kaç ay sonra boşanmalarını hâyâl meyal hatırlıyordu. Akşam olup oğlu uyuduktan sonra, başını yastığa koyduğunda bu olan bitenleri anlamakta halen zorlanıyordu.

Nasıl olmuştu bütün bunlar, kocasını aldatmadığı ve ondan başka kimseyle ilişkisi olmadığı halde oğlu nasıl böyle siyah doğmuştu, anlamıyordu. Kocasının onu kendisini aldattığını yüzüne haykırdığı an da hissettiği çaresizlik, hâlâ dizlerinin bağını çözmeye yetiyordu. Kocasına ve onun babasına defalarca eşini aldatmadığını söylemesine rağmen ona inanmamışlardı. Kayınvalidesi sesini çıkarmamış ama gelinine acıyan gözlerle bakmıştı sadece. Ama ne yaptıysa inandıramamıştı onlara, masum olduğunu ve çaresiz boşanmayı kabul etmişti.

Ìnge çocuğunu çok seviyordu, onun bütün bu olanlarda en ufak bir suçu yoktu ki. Ìnge geçen günlerde oğluna ve hayata bütün gücüyle sarıldı. Oğlunu mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yaptı.

Oğlu artık dört yaşındaydı, Ìnge işe gittiğinde oğluna annesi bakıyordu. Annesine çok şey borçluydu Ìnge, annesi ona inanan tek insandı. Komşuları ve eski arkadaşları onunla ilişkilerini kesmişlerdi. Ìnge hakkında yalan yanlış bir çok dedikodunun dolaştığını biliyordu.

Günlerden bir gün işten eve geldiğinde, kapıyı açan annesi, ona salonda bir misafiri olduğu haberini verdi. Içeri girdiğinde eski kocasıyla karşılaşan Ìnge birden düşeceğini zannetti ama hemen kendini toplamayı başardı. Eski kocası onu görünce ayağa kalkmış ve elini uzatmıştı. Ìnge uzatılan eli sıktı ve yavaşça koltuğa oturdu. Kısa bir sessizlikten sonra, kocası annesinin ölmek üzere olduğunu ve kendisini görmek istediğini söyledi. Ìnge buna bunca yıl sonra bir anlam veremesede, kayınvalidesinin son isteğini yerine getirmeye hazır olduğunu söyledi.

Eski kocasının arabasına binip, hastaneye geldiklerinde geç kalmış olmaktan korkan hızlı adımlarla hastanın yanına koştular. Ìnge kayınvalidesini görünce onun zamanının bitmek üzeri olduğunu anladı.

Onu gören kayınvalidesi, ona ellerini uzattı ve elini tutan Ìngeyi kendine doğru çekti. Kayınvalidesi ondan af diliyordu, Ìnge kayınvalidesi çok kısık bir sesle konuştuğundan, yanlış duyduğunu sandı. Kayınvalidesi Ìngenin yüzündeki şaşkınlığı görünce, bütün gücünü toplayıp ondan yeniden af diledi ve başladı anlatmaya.

Eskiden kocasının durmadan işleriyle meşgul olduğunu ve kendisini ihmal ettiğini, kendisininde yalnız geçen bu günlerden birinde zenci bir Amerikan askeriyle tanıştığını ve ona aşık olduğunu anlattı. Sonra sevgilisinden hamile kaldığını ve boşanmaya cesaret edemediğinden Kaderine teslim olduğunu ve kaderinin yaver gittiğini, doğan oğlunun beyaz olduğunu görünce hem sevindiğini, hem de vicdan azabı duyduğunu anlattı. Bütün bunları dinleyen Ìnge ve Jörgün gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kayınvalidesi son gücünü kullanarak Inge`nin ve oğlunun ellerini birbirine tutusturup, ikisinden de af diledi ve son nefesini verdi.

Ìnge ve Jörg şaşkın bir halde cansız yatan kadına baktılar. Jörg bakışlarını Ìnge`ye çevirip ona yalvaran gözlerle baktı ve ondan özür diledi. Ìnge aradan onca zaman geçtiği halde, onu sevdiğini biliyordu. Bu olanlarda o da en az kendisi kadar aldatılmiştı. Ìnge daha fazla dayanamayıp daha hâlâ çok sevdiği adama sarıldı ve onu affettiğini söyledi.

Bazen söylenmeyen YALANLAR bile ne acılara sebep olabiliyor.

Bu hikaye gerçek ve yaşanmış bir olaydır. Ben yıllar önce okuduğum bu hikayeyi Öykü Atölyesi´nin, Kelime Oyunlarının yeni kelimesinin „Yalan“ olduğunu görünce yeniden hatırladım ve bu hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim.

Resim: Pixelio

17 Kişi ses vermiş:

Gülen Tezer dedi ki...

Kendi hatalarını gizlemek için başkalarının hayatlarına, mutluluklarına malolacak yalanlar söylemek ancak ölürken mi vicdansal acılar yaratmalı insanlarda?
Her koşulda kabul görmektir sevilmek.Yalan söylemeyeni, hatası olmayanı herkes sever, önemli olan hatası olduğunu bile bile sevgiye layık görmektir karşındakini.
Başkalarının hayatı da bizimki kadar önemli.

özii dedi ki...

Çok etkilendim Belginim. Er yada geç ortaya çıkıyor işte , sonsuza dek yalan kalamıyor maalesef. En azından mutlu sonla bitmiş sevindim . Ama keşke baştan konuşsaymış .

Hem DNA 'lar yalan söylemez di mi ama ?

Japon Balığı dedi ki...

Bazen saklanan gerçekler nasılda insanların hayatını mahvedebiliyor, nasıl gözyummuş kayınvalide bu duruma , ölmüş olsa bile ben olsam o kayınvalideyi affetmezdim geçen yılların hesabını kim verebilecek.
Paylaştığın için teşekkür ederim

Adsız dedi ki...

Paylaşım için çok teşekkürler. Ben olsaydım bana inanmayan kocama asla geri dönmezdim...

efsa dedi ki...

Benim de abim çopunlukla dedeme benzer huyları yemek biçimi falan.

Primarima dedi ki...

Çok ilginçdi vede etkileyi ...Öykü atölyesine çok uyumlu üstelik.Teşekkürler paylaşım için.

öykü dedi ki...

Mcuk:)
Kocaman opucukler
cok cok ozledım

Adsız dedi ki...

çok guzeldı :)

sufi dedi ki...

Öykü atölyesinin "yalanlarla" ilgili en güzel hikayesi bu bence.Acı ama gerçek.Sonunun güzele bağlanması mutlu etti beni ellerine sağlık canım.Sevgilerimle.

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Belgin'ciğim çook etkileyici bir hikaye bu yaa, sabah sabah çarptı beni.
Sevgilerimle...

Belgin dedi ki...

Gülenim, tabiki baskalarini mutsuz eden seylerden cekinmeli insan, ama zaten her yalanin sonu mutsuzluk degilmidir.

Öziim, tabiiki DNA lar yalan söylemez, ama insanoglu onlarada bulastirir mutlaka bir gün yalani:))

Belgin dedi ki...

Sevgili baligim, affedermiydim, affetmezmiydim bilmiyorum ama bildigim tek sey, ikisininde yerinde olmamak istemem:))

Belgin dedi ki...

Elvancim, ben ne yapardim gercekten bilmiyorum, ama onlarin yerinde olmak istemezdim...

Efsacim, benzeyecegiz tabiiki aile büyüklerimize:))

Belgin dedi ki...

Ebrucum, cok tesekkürler:))

Öyküm, bende seni cok özledim kuzum:))

Dolunaycim, üzerindeki yorgunlugu attigina sevindim:)) Cok tesekkürler kardesim:))

Belgin dedi ki...

Ablam, canim, güzel sözlerin icin cok tesekkürler. Biliyordum senin mutlu sona sevinecegini:))

Özlemcim, hayat zaten hepimizi arasira carpmiyormu:))

Kucak dolusu sevgiler hepinize:))

Tabiat Ana dedi ki...

gerçek olması hakikaten çok etkileyici...

Belgin dedi ki...

Sevgili Tabiat Ana, okudugumda bende cok etkilenmistim.
Sevgilerimle

Yorum Gönder

Kaynayan Kazana sizde bir şeyler atın:)