RSS

3.04.2009

Değermiydi?

Geçen yaz köye vardığım da annene uğradım. Biliyorsun, biz birbirimizi her zaman sevdik. Çay içip, sohbet ettik. Laf döndü, dolaştı gene sana geldi. Annen o yaz ailenle izine geldiğini anlattı. Senden ve çocuklarından bahsetti uzun, uzun. Yaşlı kadın, seni ve torunlarını bana uzun uzun anlatmakla, içini yakan evlat hasretini gidermeye çalışıyordu anlaşılan.

Nereden bilebilirdi ki, senden her öz edişinde, yüreğimin bin parçaya bölündüğünü. Yüreğimde bıraktığın yaraların sızlamaya başladığını. O anlattı, benim yüreğim sızladı, sonra dayanamadım, içimi yakan hasretine ve usulca, „Resimleri var mı?“ dedim.

Annen „Olmaz mı hiç, oturma odasında, geldiklerinde yeni çekildiler, ben çayları tazelerken, istersen sen git, bak!“ dedi. Kısa bir tereddütten sonra, yavaşça odanın kapısını açtım ve odaya girdim. Gözlerim, hemen karşımdaki vitrinde duran, resimdeki gözlerine takıldı. Gözlerindeki o sıcak sevginin sahibi, artık ben değildim. Yanında gülümsiyerek duran kadın, ben değildim. Halbuki, halbuki sen o gün gitmemiş olsaydın, bana güvenseydin ve beni birazcık daha çok sevmiş olsaydın... Ahh, her şey çok daha başka olabilirdi.

O lanetli gün, hani beni yolda bir başka erkeğe sarılıp, öperken görüpte, bırakıp gittiğin gün, oradan koşarak uzaklaşacağına, sana durumu açıklamama izin verseydin, o zaman sana, o erkeğin sevgilim değil, Almanyadan gelen kuzenim olduğunu söyleyebilirdim…

Ama artık her şey için çok geç, sen o gün dinlemeden, benim anlatmama fırsat vermeden çekip gittin ve ben oradayken de bir daha memlekete uğramadın. Sonradan duyduğuma göre, Ìstanbula, amcanın yanına gitmişsin.

Pişman olur, geri dönersin diye, seni tam beş yıl beklediğimi biliyormusun. Sensiz geçen beş yıl, dile kolay, yemeden-içmeden kesildiğim, yataktan dışarıya çıkmadığım ve her günü yüreğimi bin parçaya ayırarak geçen, beş koca yıl. Sen gelmedin ve ben, senin başka biriyle evlendiğini duyduğum gün, ruhumu görünmez mezara koydum.

Sonunda babamın sabrı tükendi ve beni hoşuna giden, bana iyi bir koca olacağını söylediği bu adama verdi. Ruhum nasılsa çoktan ölmüştü, vücudumu ne yaparlarsa yapsınlardı, umurumda değildi. Beni gelinliğin içine sokup, sözde gelin ettiler, halbuki o giydirdikleri elbise, benim için bir gelinlik değil, yeniden mezara koyulan ruhumun kefeniydi.

Ìki yıl sonra bir kızım oldu, işte onu kucağıma aldığım anda, ben yeniden doğdum ve yeniden başladım yaşamaya. Onun için yaşamalıydım ve onun mutlu olması için, ruhum vücuduma geri dönmeliydi.

Elime aldığım resmi yavaşca yerine koydum, resimde yanında duran, boyunla beraber olan oğluna ve diğer çocuklarına baktım, aslında bizim ikimizin olması gereken çocuklarına.


Oğlun ne kadar da sana benziyor.

Biliyormusun, geçen yıllar seni hiç değiştirmemiş, ya da benim gözüm seni öyle görüyor.

Anladım ki 27 yıl değil, 27 yüzyıl geçse de, yüreğimde bıraktığın sevgi izleri hiç silinmeyecek, ne zaman senin adını duysam, ne zaman sana ait bir haber alsam, o izler kanamaya devam edecek.

Boş bir kıskançlık yüzünden çekilen onca acı....

Değermiydi ??


Dip Not 1: Bu öykü tamamen bir hayal ürünüdür.
Dip Not 2: Öyküyü okuyan eşim, “Eski Türk filmlerine senaryo yazdığını bilmiyordum!” dedi

Resim: Pixelio

18 Kişi ses vermiş:

Tijen dedi ki...

Ben de hayallah yazık değil mi diyecektim tam. İyi ki notları koymuşsun.

Belgin dedi ki...

Tijen, begendigine sevindim:)

Zeugma dedi ki...

Hayal gücüne ,kurgulamana bayıldım.Bu yazdıklarından gayet güzel film yapılabilir.
Ayrıca eşine de hak verdim :)
Sevgiler..

Belgin dedi ki...

Zeugma, sana bi sır vericem, ama kimseye söyleme, bütün eski türk filmlerinin senaristi benim:))

MAVİ UMUT dedi ki...

Çok güzel yaa..çok etkileyici.:)

Belgin dedi ki...

Ufuk Cizgisi, gercekten mi? Begendin mi?

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Seni çok iyi tanıdığımdan okumaya başladığım zaman öykü olduğunu anladım ve sonuna notu koymasaydın yine anlardım.
Eşin çok haklı, ana tema çok iyi, Tv'ye diziye versen 3 sezonluk uzatılabilir.
Sevgiler...

Belgin dedi ki...

Nur ablacim, düsünüyorum yapmayi, biz onu uzata uzata üc sezonu birak, on yila bile uzatabiliriz:))) Hani su eski meksika dizileri vardiya, adamin bir bardak sarap icmesi en az bir ay sürüyordu, iste onlar gibi:)) Ooo ondan sonra gelsin san, söhret, para, peeehhhh:))

efsa dedi ki...

vardır böyle hikayeler aslında. Ne acı asla senin olamayacak, sana dokunmayacak, dokunamayacağın ama hep duyacağın birini düşlemek.

Belgin dedi ki...

Efsacim, olmaz mi hic:))
Bende simdi bezelyenin marifetlerini okumaktan geldim, yani ben sana, sen bana gelmissin, bir cay bari ikram etseydim:))

efsa dedi ki...

:) çok sevinirim ve çaya bayılırım. kaşık koyma ama şekersiz içiyorum. :)

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

ÇOk güzeldi Belgin'ciğim, çok hayatın içinden ve samimi.
Yüreğine, kalemine sağlık.
Sevgilerimle...

Belgin dedi ki...

Efsacim her zaman buyur canim, cayin ve kekin hazir:))

Özlem, begendigine sevindim, bunlar acemice yazilmis, denemelerim:))

sufi dedi ki...

Cadıcım, seni okumayalı senarist bile olmuşsun...
Duyduğumuz aşk hikayelerinden sonra hiç yadırgamasam da senin değil de bir arkadaşının acıklı hikayesi olduğunu sandım önce.Sonra nedense bir oh çektim.Oysa bütün çekilen acıları aslında biz çekiyoruz, bütün mutlulukları da ve inanıyorum bu tür bir aşk hikayesi senaryo gibi görünse de yaşanmıştır dünyanın bir yerinde.Senin kaleminden satırlara dökülmüştür.Sevgilerimle.

Belgin dedi ki...

Tatli sufim, dogru söylüyorsun, yasanmistir muhakkak. Ama bir de benimkine bakarmisin, beni filmlere senarist bile yapti:)) Ne diyeyim, benimki az konusuyor, ama öz konusuyor;)))
Sevgiyle kal:))

Adsız dedi ki...

belgin nerelerdesimn ben senin cadılar kampı olodugunu bilmezdim bilemezdim :) kızz bu romanlar roman gibi hayatlar ne ..börülcen görmesin :) yaşamadan yazılmaz yaşamayan anlamaz...helal olsun devamını bekleriz..

Belgin dedi ki...

Yaramaz kusum, börülce görse ne yazar, kimseden saklim gizlim yok (o hikaye hayal ürünüydü kuzum, esimin dedigini okumadin mi:))
Sevgilerimle

Adsız dedi ki...

hee okudum bilyorum :)

Yorum Gönder

Kaynayan Kazana sizde bir şeyler atın:)