
Akşam yemeklerinden sonra çekirdeklerin alınıp koşa koşa gidildiği, yazlık Sinemalar kalmadı artık. Şimdilerde Ayhan Işığa aşık olunmuyor, Adile Teyze gülmüyor. Ne Aliye Rona anne, ne Hulusi Kentmen baba oluyor. Evde kalan kızımız Ayşen Gruda çoktan evlendi. İnsanlara o meşhur selamını vermiyor artık Sadri Alışık.
Siyah Beyazdı o yıllarda hayatımız, komşuluk daha samimiydi. Kapı önlerinde oturulur, çayların eşliğinde koyu sohbetler edilirdi. Aşıklar gizlice mektuplaşır, Aşklar ağaçlara kazınırdı. Erkek çocukların telden arabaları, kız çocuklarının bezden bebekleri vardı.
Siyah-Beyazdı hayat çok eskiden. Sabahları sımsıcak selamlar verilirdi karşılaştığınız tüm insanlara. Akşamları mısır patlatılırdı sıcak, samimi sobalı evlerde. Dedeler-Nineler masallar anlatırlardı torunlarına. Bazı geceler nine el kirmanında yün eğirirdi, torunlarsa hayran hayran seyrederdi marifetli ninenin ellerinde dönen kirmanı.
Televizyon girmeden önce evlerimize, bu kadar renkli değildi hayatlarımız.
Geceleri Araba Alarmı sesiyle değil, Bekçi düdüğüyle uyanırdı insanlar. Rüyalar bile daha tatlıydı. Damalı arabalar herkesin hâyâllerini süslerdi.
Hâyâllere, Hasretlere, Aşklara MP3 ler değil, 45 lik Plaklardan Zeki Müren eşlik ederdi o güzel sesiyle.
Sonra yavaş yavaş kaybolmaya başladı Siyah-Beyaz dünyamız. Renklendi, ışıl ışıl oldu hayatlarımız. Bu ışıltının arasında önce yazlık Sinemaları kaybettik, sonra samimi komşuluk ilişkilerimizi, tatlı rüyalarımızı kaybettik daha sonra o renkli Dünyanın altında.
En sonunda da kendimizi, insanlığımızı kaybettik ışıl ışıl göz kamaştıran renklerin arasında.
Keşke Dünyamız hep Siyah-Beyaz kalsaydı…
Yazan: Erhan Çerçi
Resimler: buradan