RSS

30.04.2009

Nutella

Bundan 26 yıl önce Türkiyeye izine gelmiştik, o zamanlar büyük yeğenim 5, küçüğü ise 3 yaşındalar. Babam onlara 5 kiloluk kovanın içinde Nutella almıştı, bunlar abartıp ta Nutellayı kaşıkla yemeye baslayınca, anneleri kovayı saklamıştı.
Bu iki haylaz büyüklerin başka işlerle meşgul oldukları bir zamanda kovayı arayıp bulmuslar ve kovanın başına oturup, yemek kaşığıyla neredeyse bitirmişler kovanın içindeki Nutellayı:))

Sonra ne mi oldu, bunlar öyle bir alerji oldular ki, sanırsınız kızamık çıkarıyorlar:)

Onlar kaşındıkca, bizler gülmemizi tutamamıştık:)
Resim: Pixelio

28.04.2009

Dil

Dün akşam eşim işe giderken, bizim küçük cadıyı benim yanıma getirdi, benim mesai saatim dolunca, bizde beraberce yürüyerek düştük evin yoluna. Yolda giderken yan tarafıma bir baktım, benim cadı kafasını güneşe kaldırmış, dilini çıkarmış, öyle yürüyor.

Anne: Kızım neden dilin dışarda yürüyorsun?

Çocuk: Dilimi güneşlendiriyorum!

Anne: Neden?

Çocuk: Onunda bronzlaşması lazım!

Anne: §%$&()?)()=


Resim: Pixelio

24.04.2009

Mısır

Çok eskiden, ben altı yaşlarındayken, annem haftada bir gün iş gitmezdi. Evde kaldığı o bir günün içinde, evi temizler, çamırlarımızı yıkar, pazar alışverişini yapar ve bütün hafta yiyeceğimiz ekmeği yapardı taş fırında. Íşte o günlerden biriydi, annem eline ayağına dolaşmıyalım diye bize bir tepsi mısır patlatmıştı, ben ve arkadaşlarım oturmuş hem mısır yiyoruz, hem de konuşuyoruz. Bir zaman sonra tepsideki mısırlar neredeyse bitmişti ve dibinde bir kaç patlamamış mısır kalmıştı.

Arkadaşlarımdan birisi, “Bu patlamamaş mısırı burnunun deliğine sokamazsın, çünkü senin burun deliklerin çok küçük!” dedi. Bende küçüklüğümden beri haz etmem birisi şunu yapamazsın dedimi, “Yaparım!”, dedim, mısırı aldığım gibi, arkadaşlarımın şaşkın bakışları altında, sağ burun deliğime sokuverdim. Sonra hıh deyince mısır geri çıktı, bu sefer de arkadaşım, “Oraya tabii sokarsın, o burun deliğin ötekinden büyük!” deyiverdi, bende bir mısır daha alıp sol burnumun deliğine soktum. Ama bu defa ne kadar da hıhlasam da mısır bir türlü geri çıkmadı.

Arkadaşlarım ve ben korktuk, hemen anneme seslendik, annem koşarak geldi. Ona yaptıklarımızı anlattık, annem temelli panikledi. Durumu öğrenen komşu teyzelerde sağ olsunlar anneme, “Bu mısır artık çıkmaz, burnunda büyümeye başlar, beynine gider!” diye bir yığın laf söylediler. Annem bu defa temelli korktu, cımbızla falan çıkarmaya uğraştı ama mısır bir türlü yakalanmadı cımbıza. Bu arada bende avazım çıktığı kadar bağırıyorum tabii.

Sonra annem beni elimden tuttuğu gibi, soluğu babamın iş yerinde aldık ve babam patronundan aldığı, 40 lira olan haftalığını, anneme verdi. Annemde beni doğru KBB Doktoruna götürdü, Doktor iki dakikanın içinde çıkarıverdi mısırı burnumdan, bedeli 40 lira.

Sonra eve geldik, ben korkudan ölüyorum, babam eve gelince beni dövecek diye. Nasıl olduysa o gün babam beni dövmedi. Zavallı annecim o gün alışverişe gidemedi, çünkü bütün hafta bizleri geçindirmek için alışveriş yapacağı parayı Doktora vermişti. O zamanlar her şey şimdiki gibi bol değildi, her istediğin her zaman bulunmuyordu. Haftada bir gün Pazar kurulurdu ve herkes ihtiyacını o gün pazardan alırdı. Annem o hafta bizleri dağlardan, tepelerden, ovalardan topladığı yaban otlarıyla, evde olan kuru erzakla besledi.

Ama çocukluk işte herkesin annesi babası evlerine alışveriş yapmışlardı ve onlarda alınan portakalları, elmaları gözümün önünde yedikçe benimde canım çekmişti, bunu anneme her söylediğimdeyse aldığım yanıt aynıydı:

“Burnundaki mısırı ye!”


Öykü Atölyesi, Kelime Oyunlari
Resim: Pixelio

23.04.2009

Ìnsan demek için şahit lazim!

Allahım ne günlere kaldık!!

26 yaşında ki Alman bir kadın ve 24 yaşındaki erkek arkadaşı, kadının üç çocuğunu da alır Ìtalya´ya arabayla tatile giderler. Ìtalyada çocukları bir Pizzacıya götürürler ve onlara Pizza ısmarlarlar, çocuklar Pizzalarını yerlerken, anneyle arkadaşıda biz birer sigara içlim diye dışarıya çıkarlar ve çocukları orada bırakıp kaçarlar. Çocuklardan birisi daha 10 aylık bir bebek, öbürleride 4 ve 6 yaşındalar.

Okuyunca tüylerim diken diken oldu, bunlara Ìnsan demek için şahit lazim! Hayvanlar bile çocuklarına bunu yapmıyorlar.

Çok üzgünüm…

23. Nisan

Bu gün 23. Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, bu gün imkanı olan bütün çocuklar Törenlere, eğlencelere katılabilecekler. Şiirler okunacak, geçitler yapılacak, şarkılar söylenecek ve sonrada bir çoğumuz çocuklar için bir şeyler yapmış olmanın mutluluğuyla, vicdanlarımız rahat bir şekilde akşam olunca yataklarımıza yatacağız.

Bu gün yapılacak Törenlerde, şiir okuyacak, şarkı söyleyecek olan çocuklar mutlaka gene varlıklı, hali vakti yerinde olan ailelerden seçilen çocuklar olacaktır. Çünkü fakir aileler muhtemelen çocuklarına 23. Nisan in yeni bir önlük ve ya yeni bir şeyler alamadıkları için ve ya okullardan istenilen kıyafetlere maddi durumları müsait olmadığından, fakir çocuklar gösterişli olmadıkları için, gene her şeyi arka sıralardan izlemek zorunda kalacaklar.

Bütün bunları nereden mi biliyorum, çünkü bu ben okula giderken, her Resmi Bayramda, her Törende yapılan bir hareketti. Her zaman bu çocuklar hali vakti yerinde olanlardan, varlıklı olanlardan seçilirdi. Bizler ise ne kadar yetenekli olursak olalım, önlüğümüz yeni olmadığı, kurdelamız kolalı olmadığı ve ya okulun istediği kıyafetleri ailelerimizin alamadığı için, Törenleri hep arka sıralardan izlemek zorunda kalırdık.

Ben okuldan ayrılalı geçen onca yıl içinde her şeyin değişmiş olmasını dilerdim. Ama bunun böyle olmadığını adım gibi biliyorum. Burada kimse öğretmenleri suçladığımı düşünmesin, onlarda sınıflarını en iyi biçimde göstermek çabasındalar ve okul yönetiminden bu yönde mutlaka baskı alıyorlardır diye düşünüyorum.

Ya okula gidemeyenler, okula gönderilmeyen, eğitimden uzak tutulan çocuklar, onlar ne olacak. Onların durumu daha da acıklı. Onlarda gözlerinde büyük bir özlemle, bulabilirlerse bu Törenleri bir Televizyon ekranından izleyecekler.

Gönül isterdi ki, hiçbir çocuk bunları yaşamak zorunda kalmasın, her çocuk okula gidebilsin, her çocuğa aynı imkanlar verilsin ve her çocuk yeteneklerine göre yönlendirilsin, kısacası her çocuk mutlu ve umutlu baksın geleceğe. Onlar bizim geleceğimiz ve onlara elimizden gelen yardımı yapmak hepimizin görevi.

Dilerim günün birinde, bu dünyada hiç bir çocuk aç, açık, evsiz, eğitimsiz kalmaz. Hiç bir çocuk açlıktan ağlamaz, üşümez, ıslanmaz, hepsinin birer seveni ve saranı olur.

Bizlere yılda bir kere de olsa, çocukların bizim geleceğimiz olduğunu hatırlama fırsatı verdiğin için, onlara bu günü Hediye ettiğin için çok teşekkürler ATAM!!

Bütün dünya çocuklarına 23. Nisan Çocuk Bayramı kutlu olsun.
Resim: Pixelio

20.04.2009

Bize ayda bir kaç defa mal getiren devamlı müşterimiz geldi bu gün. Kendisine bu gün gene gelip gelmiyeceğini sordum (bazen günde iki-üç defa gelir), ne cevap verse beğenirsiniz:

„Bu gün Hitlerin doğum günü, böyle özel bir günü çalışmakla geçirmek istemem, akşama toplanıp, ateş yakıp kutluycaz!!“ dedi….

17.04.2009

Azad

Bu çıkıp giden kışla beraber, bütün acılarımı, bütün kötü anılarımı azad ettim. Onlarla vedalaşıp, başka diyarlara yolculuk eden kara bulutların ucuna taktım onları, çekip gitsinler diye.

Anılarımın artık keskin kenarları yok, törpülenmiş, yusyuvarlak olmuşlar, dokununca canımı acıtmıyorlar artık. Bende uyandırdıkları his artık büyük bir „Neden“ değil, çünkü nedenini anladım. Onlar benim büyümem, gelişmem ve olgunlaşmam için, benim bu günkü BEN olabilmem için gerekliydiler. Onlara uzun zaman her dokunuşumda canımın yanması bundandı. Daha büyüyüp nedenlerini anlayıp, affedememiş olmamdandı canımın onlara dokundukça yanması.

Bu kış artık onların varoluş nedenlerini anladım, onları affettim ve azad ettim, kendimle barışma yolundayım. Ìnsanın yıllarca kendine küs yaşaması ne zor işmiş meğer. Bu demek değil ki onları unuttum.

Hayatımdan gidenleri, gitmek isteyipte gidemeyenleri, gittikleri halde unutamadıklarımı, benim sıkı sıkı sarılıp bırakamadıklarımı, bıraktım, gittiler. Bende ise sadece silinmeye yüz tutumuş izleri kaldı. Ìnanıyorumki, bu izlerde zamanla iyice silikleşip, kaybolacaklar. Anladım ki öfkeyi, kızgınlığı yüreğimde tutmak, sadece ve sadece bana acı veriyor, beni yaralayanlara, bende bu kötü anıları bırakanlara bir şey olmuyor. Bahar temizliğiyle beraber içimi de, dışımı da temizledim. Eskileri attım, onların yerine daha güzel, daha taze, daha mutlu anılar koyabilmek için, yer açtım yüreğimde.

Şimdi kendimi daha hafif, daha mutlu hissediyorum. Sevdiklerimle, beni sevenlerle birlikte hayatta olmanın, sağlıklı olmanın, yaşamanın tadını çıkarmanın tam zamanıdır.

Bana kendimi ve canımı yakanları affetme ve azad etme olgunluğunu veren Rabbime sonsuz şükrediyorum.

Resim: Pixelio

16.04.2009

Acil durum!!!



Arkadaşlar, Nehir bebeğin acilen yardıma ihtiyacı var. Lütfen Nehiri yalnız bırakmıyalım, ona ve ailesine destek olalım!!!

15.04.2009

Öykü`nün Mimi

"YÜZYILIMIZIN BÜYÜK ÖNDERÌ"
John F. Kennedy(ABD Başkanı)
Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insalarından birinin tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham veren önderliğini, Modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğduğu ve o zamandan beri Atatürk'ün ve Türkiye'nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar, bir ulusun kendisine olan güvenini, daha başarı ile belirten bir başka örnek gösterilemez.
Hürriyet: 10 Kasım 1963


"MODERN ÇAĞIN YAPICISI"
Jawaharlal Nehru(Hindistan Başkanı)
Kemal Atatürk veya bizim O'nu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiye'yi modernleştirme yolunda Atatürk'ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O'nun dinamizmi, yılmaz ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyor. O, Doğu'da modern çağın yapıcılarından biridir. O'nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyorum.
Gazeteler: 10 Kasım 1963

Yabancılar Atamız hakkında böyle düşünüp, böyle söylerken, bizler özgürlüğümüzü, bu günkü imkânlarımızı ona borçluyken, biz niye onun kıymetini bilmeyiz ki? Niye bize bıraktığı Mirasları çarçur edip, ona buna satıp, onlara köle oluruz ki? Niye kardeş kardeşe düşman olmakta ısrar eder dururuz? Onların istediği, bizi birbirimize düşürüp, karşıdan seyir bakmak, düşmeyelim bu tuzağa!! Uyanalım artık!!!


Resim1: http://www.camlihemsin.gov.tr/Ata/ataturk14vh7.jpg
Resim 2: http://www.kumlucaram.gov.tr/ataturk03.jpg

14.04.2009

Bu gün..

Bu sabah çok güzel bir duyguyla uyandım, hani insan bazen yüzünde kocaman bir gülümsemeyle uyanır ya, işte bu günüm öyle başladı. Sanki bu gün iyi bir şeyler olacağı, içime doğmuştu. Bana olur bazen böyle, hiç sebepsiz kocaman bir gülümseme gelir oturur yüzümün ortasına ve ne yapsan gitmez oradan.

Bu günde böyle günlerden biriydi. Ben kendimi bu konuda biraz acaip bulurum, sizlere de olur mu böyle durumlar. Devamlı gülen biriyimdir zaten, canım çok yandığı zamanlar bile gülenlerdenim ben.

Öyle anlar olur ki, kendimi gülmekten kaybedebilirim, bazen o kadar feci bir gülme krizine tutulurum ki, dur durak bilmem. Gülme rekorum tam tamına 33 dakikadır, eh karnımın halinide siz düşünün:)

Ya ben ne anlatacaktım, neler saçmalamışım, eh kusura bakmayın artık, bu deli kız arada bir saçmalar böyle:)

Size bu gün olanları anlatayım: ĺşten eve geldim, her zaman olduğu gibi, elimi yıkayıp, soluğu mutfakta aldım. Akşam yemeğimizi yaptım, eşimde bu arada güzel bir salata hazırladı.

Yemekten sonra, haberi bizim tatlı, küçük cadıdan aldım: Bu gün postacı bir paket getirmiş. Paket, Türkiyeden, sevgili Çiğdemden gelmiş, içinden „Çekim Yasası“ (Esther & Jerry Hicks) isimli, ilginç bir kitap kardeş çıktı, çokta sevimli, okunmayı bekliyor:)

Sonra, Türkiyede geçirdiği tatilinden dönen kayınbiraderim uğradı, bilin bakalım ne getirdi:)

1.) Yemyesil, tazecik baklalar,
2.) Taze çağla ki, kendilerini 15 yıl olmuştu görmeyeli:)
3.) Mesnevi- i Serif (Mevlana)
4.) Mutfaklardan taşan öyküler (Tijen Inaltong)
5.) Hayvan, Sebze, Mucize (Barbara Kingsolver)
6.) Ortanca cadıya bir çift küpe
7.) Küçük cadıya bir çift küpe ve bir kolye

Bunlar kayınbiraderim getirdikleri, sonra görümcem geldi, o da ne zamandır okumak istediğim, Elif Şafak`ın "Siyah Sütünü" getirmiş. Şimdi söyleyin bakalım, ben sevinmiyeyim de kimler sevinsin:)
Ablaların en güzeli de, yürek dolusu SEVGÌ göndermiş, ben de alıp yüreğimin en baş köşesine koydum:)

Dedim ya, bu günün güzel olacağı, zaten sabahtan içime doğmuştu. Darısı siz sevgili arkadaşlarımın başına:)

Sevgiyle kalın
Resim: Pixelio

13.04.2009

“Her Çocuğun bir Masalı olmalı” Kitap Kampanyası



Kitaplar, çocukken en çok özlemini çektiğim şeylerin başında gelir, bir tane bile kitabım yoktu. Okula başladıktan sonra, okumayı en çabuk öğrenenler arasındaydım ve kırmızı kurdelemi gururla taşıdım göğsümde. Okumayı öğrendiğimizde öğretmenimizin söylediği şu sözü ömrüm boyunca hiç unutmadım, öğretmenimiz ailelerimizin kitap alacak güçlerinin olmadığını bildiğinden, şöyle demişti: „Çocuklar okuyun, ne bulursanız okuyun, bu yolda bulduğunuz bir gazete parçası, bir sigara paketi ve ya bir kağıt parçasıda olsa okuyun!“, demişti. Ben onun bu sözünü hiç unutmadım ve daha hâlâ da, elime ne geçerse okurum.

Yurdumuzda, o zamanlar benim bulundugum durumda olan, binlerce çocuk var ve bu çocukların Kitaba olan özlemini bir parçada olsa dindirmek için sevgili Şebnem “Her Çocuğun bir Masalı olmalı” adı altında bir Kampanya başlattı.

Haydi arkadaşlar, artık kolları sıvayalım ve bu çocuklarımızı özledikleri Kitaplarına kavuşturalım!

ĺşte adresler:

“Her Çocuğun bir Masalı olmalı” Kitap Kampanyası
Psk. Dr. A. Şebnem Soysal
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
Çocuk Nöroloji Bilim Dalı 10. Kat
Beşevler- ANKARA

Telefon: 0312 202 60 02

Kitaplarını ve Armağanlarını kendileri göndermek isteyenler, bu adrese gönderebilirler:

Her Çocuğun bir Masalı olmalı“ Kitap Kampanyası
Yeşilovacık Belediyesi

Yeşilovacık-MERSİN


Ele ele verirsek, hiç bir çocuk masalsız kalmaz!
Logo: Pinodan

11.04.2009

Sözcüklerdeki Tılsım


Bazı insanlar vardır, hayatımıza girerler ve hayatımıza sadece bir kaç kelimeyle dokunurlar. Ve ondan sonra artık hayatımız, bir daha bu dokunuştan öncesi gibi olmaz, olamaz.

Bu dokunuş, belki bizim hayatımızda takip edeceğimiz yolu değiştirmemizi, daha iyi bir insan olmamızı sağlayabilir.

Geriye dönüp baktığımızda, her hangi bir zamanda, her hangi bir şekilde, birilerinin hayatımıza bu şekilde dokunduğunu görebiliriz.

Yaşamımızdaki çoğu değişikliklerin, bu dokunuşlarla başladığını ve böyle özel bir insanın, muhakkak hayatımıza girdiğini ve bizde izler bıraktığını, hatıralarımızda da olsa, görebiliriz.

Bu insan, belki hayatımızda ilk defa gördüğümüz ve ondan sonra bir daha hiç görmediğimiz bir insan olabilir ve ya bir yakınımız, arkadaşımız olabilir. Bu insanlar belki bu dokunuşlarıyla, bizim hayatımızda neleri değiştirdiklerinin farkına bile varmamışlardır.

Belki biz kendimizde, başka birileri için böyle bir insan olmuşuzdur ve ya olacağızdır. Bu nedenle, birine bir şey söylemeden önce, sözlerimizi iyice tartıp, ondan sonra söylemeliyiz.

Sözlerimizle ve ya küçücük bir dokunuşumuzla, insanların hayatlarına, iyi ve ya kötü bir yön verdiğimizi düşünürsek, sözlerimizi daha ince bir süzgeçten geçirmeliyiz.

Şimdi düşünüyorumda, benim hayatımda böyle özel, bir çok insan oldu ve iyi ki de oldu.

Bende kırkiki yıllık ömrümde, eğer kelimelerimle ve ya davranışlarımla, başka birisinin hayatında, iyi bir iz bırakalbildiysem ve ya hayatına iyi bir yön verebildiysem, ne mutlu bana.

Unutmayalım, bazen yerinde söylenen, küçücük bir kelime, büyük şeyleri değiştirebiliyor ve büyük izler bırakabiliyor.

Sevgilerimle


Resim: Pixelio

10.04.2009

ĺlk Blog ödülüm:)


ĺlk Blog ödülümü aldım:)

Sevgili Nur ablacım ve canım Gülenim beni bu ödüle layık görmüşler, kendilerine çok teşekkür ediyorum.

Bu ödülün 3 kuralı varmış ve uyulması zorunluymuş, bizde uyalım öyleyse kurallara:)

1. Kural: Ödülü veren kişinin linkini yayınlamak
http://gulentezer.blogspot.com/

2. Kural: Ödülü dağıttığın dostlara haber vermek

Sevgili Guguk kuşu
Sevgili Beenmaya
Sevgili Özlem
Sevgili Özii
Sevgili Ufuk Çizgisi
Sevgili Tutsak
Sevgili Kara Kalem

Aslında bu liste böyle uzar gider, ama hepsine ödüllerini ben verirsem, ödülü alan arkadaşlara dağıtmak için kimse kalmıyacak diye düşündüm:)
Bende Nur ablamın fikrine katılıyorum ve diyorum ki, dostlardan dostlara dağılmalı ve her blogger bu ödüle sahip olmalı:)

3. Kural: Bu ödülü dağıttığın blogger'lerin linkini yayınlamak

http://gugukusu.blogspot.com/
http://beenmaya.blogspot.com/
http://www.hayatizlerim.com/
http://ozili.blogspot.com/
http://derin-vadi.blogspot.com/
http://sonsuzluktutsakbedenimde.blogspot.com/
http://ahmetsoylemez1967.blogspot.com/

Bunlarda dostların linkleri:)

Çok teşekkür ederim Nur ablacım:)
Çok teşekkür ederim Gülen`cim:)

Doğum günün kutlu olsun küçük cadım


“Bundan sekiz yıl önce beklenmedik bir şey oldu. Bir sabah babam odama geldi, beni uyandırdı ve bana bir sürprizi olduğunu söyledi. Benim de hemen çikolatalı çörekler aklıma geldi. Çünkü babam o zamanlar, beni yataktan erken çıkarmak için, sık sık çikolatalı çörekler alır gelirdi.

Ama babam hayır, sürprizin onlar değil başka bir şey dedi ve bana bir resim gösterdi. Bu resimde buruş buruş, pembe bir bebek vardı. Sürprizi şimdi anlamıştım, annem hamileydi ve biz her an bir bebek bekliyorduk, ama bebeğin ben uyurken geleceği hiç aklıma gelmemişti.

Işte o an da anladım ki, artık hayatımız hiç bir zaman, artık bir öncesi gibi olmayacaktı.

Hemen babamla kahvaltı edip, hastaneye gittik. Orada bir bebek yatıyordu, o kadar küçük, o kadar kırılgandı ki, onu elime almaya korktum, canını acıtmaktan korktum. Bebeğin adını Sara Selin koyduk.

Işte o günden sonra o benim her şeyim oldu. Geceleri gaz sancıları tuttuğunda, onu omuzumda gezdirdim, gazı geçinceye kadar. Daha oturamazken, onu kotuğun köşesine oturtup saçlarını fare kuyruğu gibi bağladım. O kadar güzel ve kıvırcık saçları vardı ki. Ona emeklemeyi, sağından soluna dönmeyi ben öğrettim. O daha kendi başına yürüyemediği zamanlar, onu elinden tutup yürüttüm. Öğrendiği her kelimede onunla daha çok gururlandım. Her gülüşünde benim kalbimde çiçek çiçek güller açtı.

O çok meraklı, çok konuşan ve her şeyi bilmek isteyen bir çocuktu. Benim Internette neler yazdığımı merak eder, sorar dururdu, bende “okumayı öğren, o zaman kendin oku” der, şaka ederdim. Nereden bilebilirdim ki, onun daha üç yaşında okumayı gerçekten öğreneceğini.

O kitaplarını çok seven bir çocuk ve fırtına gibi kitap okuyor. Konuşmaları sanki bir yetişkin gibi, bazen öyle sözler söylüyor ki, bunlar yetişkinlerin bile aklına gelmiyecek şeyler olabiliyor.

Kardeşim o kadar çok şey biliyor ki, bazen benden bile fazla bilgisi olduğu konular var. Çoğu zaman, hemen hemen her konuya söyliyecek bir lafı oluyor ve bu konuya o kadar uyum sağlıyor ki, o an da orada bulunanları hayretten hayrete düşürüyor.

O şimdi bir çok şeyi artık kendi başına yapabiliyor. Zaman o kadar çok çabuk geçti ki. Eskiden ağladığında ben onu teselli ediyordum, şimdi ise beni üzgün gördümü, gelip o küçük kollarıyla bana sarılıp, o beni teselli ediyor. Annemlere geldiğimde bana ya koşup sarılıyor, ya da bana dargınsa uzaktan “Hallo” diyor.

O şimdi çocuk olmanın bütün avantajlarını kullanıyor, hemde en güzel biçimde tadını çıkarıyor çocukluğunun. Bir de o kadar tatlı ki.

O her zaman benim küçük bebeğim kalacak ve ben ona bunu her zaman hissettirmesemde o benim her şeyim.

Ben onu her şeyden çok seviyorum.”

Canım kızım, Ablanın söylediklerine, baban ve ben yürekten katılıyoruz. Sen bizim her şeyimizsin ve biz seni her şeyden çok seviyoruz. Dileğimiz, senin sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür geçirmen. Bunun için bizler elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.

Bizler seni çok seviyoruz.


Resim: Pixelio

9.04.2009

Küçük cadım

Günlerden bir gün, küçük cadıyla ikimiz „Kim Milyoner olmak ister“ programının Almanya versiyonuna bakıyoruz ve sırayla çıkan soruları cevaplamaya çalışıyoruz.
Sıra küçük cadıya gelince, karşısına şöyle bir soru çıkıyor:

„Bunlardan hangisi bir Kimya maddesidir?"

A: ?
B: ?
C: Polonyum
D: ?

KC: “Polonyum, polonyum!!”

Anne: “Eminmisin” (Polonyumu hayatımda ilk kez duyuyorum ve şaşkınım)

KC: “Tabii ki eminim, doğru cevap Polonyum!”

Doğru cevap gelene kadar bekliyoruz ve gerçekten doğru cevap: “Polonyum”

Dönüp küçük cadıya soruyorum:

Anne: “Sen nereden biliyorsun?”

KC: “Ablam Liseyi bitirme imtihanları için çalışıyor ya…"

Anne: “Eeeee” (Anne iyice şaşırmıştır)

KC: “Onun kimya kitabında gördüm, hem Ingilterede öldürülen eski KGB Ajanı var ya, o da Polonyumla zehirlenmedi mi!!“

Anne: “Bunları nereden biliyorsun!” (Anne temelli afallamıştır!)

KC: “Anne yaaa, sende hiç bir şey bilmiyorsun, ben her gün Gazete okuyorum, bunları da orada okudum!!”

Anne: “H&KHioi$&fahio$)/?” (Annenin bittiği andır)
Resim: Pixelio

8.04.2009

Mim 4

Dolunay kardeşim beni mimlemiş ve demiş ki, Belgincim bize biraz kendini anlat. Ben de bu mimi alınca, sakalımı elime aldım, şöyle uzun uzun düşündüm, ben kimim, nasıl bir şeyim diye.
Sonra aklıma geldi, dedim ki yahu sen şurada zaten uyuz olduklarını anlatmıştın, şimdide sevdiğin, beğendiğin şeyleri anlatırsın olur biter.
Bu arada sevgili Yaşamın Kıyısında, Oğlak burcu kadınlarını pek güzel anlatmış, eh bende oğlak burcunun özelliklerini 80-90% taşıdığıma göre, isterseniz oradan bakabilirsiniz:)
Bakalım bu cadının sevdiği şeyler nelermiş:

Sevdiklerimin ilk başında tabii ki Ailem geliyor. Eşimi, cadılarımı çok seviyorum.

Kitaplarım, olmazsa olmazlarımdır kitaplarım, çünkü onları her elime alışımda, başka dünyalara, başka hayatlara, başka diyarlara götürüyorlar beni.

Dakik insanları severim, öyle beş deyip te, beşbuçukta gelenlerden hoşlanmam, kendim de her yere söylediğim saatte ve ya daha önce varmaya çalışırım (bu da Almanyalı tarafım:))

Yemek, pasta, kurabiye yapmayı severim ve tabiiki bir de yemeyi (Mehtap, sen burayı okumadan geç:))

Okumayı, yazmayı, şarkı söylemeyi cok severim,

Çocuklarla ip atlamayı, yakar top, volleyball oynamayı, dans etmeyi, onlarla yaramazlıklar etmeyi çok severim,

Çizgi film ve çocuk filmleri seyretmeyi severim:)

Şakayı, sohbeti severim, ne kadar kalabalık, o kadar iyi,

Misafir ağırlamayı, onlara güzel ikramlar hazırlamayı severim,

Íçimdeki çocuğu çok severim,

Çağla, can eriğini, kirazı ve değişik tatları denemeyi severim.

Yabani otlardan yapılan yemeklere bayılırım,

Zor dost olurum, zor severim ama sevdim mi tam severim. Sevdiklerim için elimden gelen herşeyi yaparım, onları bütün kötülüklerden, olumsuzluklardan korumak isterim.
Dostluğum ölüme kadardır, buldum mu bırakmam:)

Bu liste böyle uzar gider, derim ki artık kısa keseyim ve bu mimi yazmak isteyen herkese göndereyim:)


Resim: Pixelio

3.04.2009

Küçük cadım

Küçük cadı, Çarşamba günü okulda biraz bileğini incitmiş, o günden beri nazlanıp duruyor. ĺki günden beri sargıyla geziyor, halbuki bir şeyciği yok, çünkü oyuna daldımı, elini pek güzel kullanabiliyor:)

Eli sadece işine gelmeyen işlerde çoook acıyor:)

Bu akşam yemekten sonra, ondan sofrayı toplamasını isteyince, bana şaşkın gözlerle bakıp:

"Neredeyse kırık bir kolla, bana iş mi yaptıracaksın!“ dedi.



Resim: Pixelio

Değermiydi?

Geçen yaz köye vardığım da annene uğradım. Biliyorsun, biz birbirimizi her zaman sevdik. Çay içip, sohbet ettik. Laf döndü, dolaştı gene sana geldi. Annen o yaz ailenle izine geldiğini anlattı. Senden ve çocuklarından bahsetti uzun, uzun. Yaşlı kadın, seni ve torunlarını bana uzun uzun anlatmakla, içini yakan evlat hasretini gidermeye çalışıyordu anlaşılan.

Nereden bilebilirdi ki, senden her öz edişinde, yüreğimin bin parçaya bölündüğünü. Yüreğimde bıraktığın yaraların sızlamaya başladığını. O anlattı, benim yüreğim sızladı, sonra dayanamadım, içimi yakan hasretine ve usulca, „Resimleri var mı?“ dedim.

Annen „Olmaz mı hiç, oturma odasında, geldiklerinde yeni çekildiler, ben çayları tazelerken, istersen sen git, bak!“ dedi. Kısa bir tereddütten sonra, yavaşça odanın kapısını açtım ve odaya girdim. Gözlerim, hemen karşımdaki vitrinde duran, resimdeki gözlerine takıldı. Gözlerindeki o sıcak sevginin sahibi, artık ben değildim. Yanında gülümsiyerek duran kadın, ben değildim. Halbuki, halbuki sen o gün gitmemiş olsaydın, bana güvenseydin ve beni birazcık daha çok sevmiş olsaydın... Ahh, her şey çok daha başka olabilirdi.

O lanetli gün, hani beni yolda bir başka erkeğe sarılıp, öperken görüpte, bırakıp gittiğin gün, oradan koşarak uzaklaşacağına, sana durumu açıklamama izin verseydin, o zaman sana, o erkeğin sevgilim değil, Almanyadan gelen kuzenim olduğunu söyleyebilirdim…

Ama artık her şey için çok geç, sen o gün dinlemeden, benim anlatmama fırsat vermeden çekip gittin ve ben oradayken de bir daha memlekete uğramadın. Sonradan duyduğuma göre, Ìstanbula, amcanın yanına gitmişsin.

Pişman olur, geri dönersin diye, seni tam beş yıl beklediğimi biliyormusun. Sensiz geçen beş yıl, dile kolay, yemeden-içmeden kesildiğim, yataktan dışarıya çıkmadığım ve her günü yüreğimi bin parçaya ayırarak geçen, beş koca yıl. Sen gelmedin ve ben, senin başka biriyle evlendiğini duyduğum gün, ruhumu görünmez mezara koydum.

Sonunda babamın sabrı tükendi ve beni hoşuna giden, bana iyi bir koca olacağını söylediği bu adama verdi. Ruhum nasılsa çoktan ölmüştü, vücudumu ne yaparlarsa yapsınlardı, umurumda değildi. Beni gelinliğin içine sokup, sözde gelin ettiler, halbuki o giydirdikleri elbise, benim için bir gelinlik değil, yeniden mezara koyulan ruhumun kefeniydi.

Ìki yıl sonra bir kızım oldu, işte onu kucağıma aldığım anda, ben yeniden doğdum ve yeniden başladım yaşamaya. Onun için yaşamalıydım ve onun mutlu olması için, ruhum vücuduma geri dönmeliydi.

Elime aldığım resmi yavaşca yerine koydum, resimde yanında duran, boyunla beraber olan oğluna ve diğer çocuklarına baktım, aslında bizim ikimizin olması gereken çocuklarına.


Oğlun ne kadar da sana benziyor.

Biliyormusun, geçen yıllar seni hiç değiştirmemiş, ya da benim gözüm seni öyle görüyor.

Anladım ki 27 yıl değil, 27 yüzyıl geçse de, yüreğimde bıraktığın sevgi izleri hiç silinmeyecek, ne zaman senin adını duysam, ne zaman sana ait bir haber alsam, o izler kanamaya devam edecek.

Boş bir kıskançlık yüzünden çekilen onca acı....

Değermiydi ??


Dip Not 1: Bu öykü tamamen bir hayal ürünüdür.
Dip Not 2: Öyküyü okuyan eşim, “Eski Türk filmlerine senaryo yazdığını bilmiyordum!” dedi

Resim: Pixelio

2.04.2009

Biraz gülelim

Biraz önce bir arkadaşım, bir şey anlattı, paylaşmak istedim.

Bir cenaze arabasının sürücüsü yolda giderken, güzel bir hatuna rastlar ve aralarında şöyle bir dialog oluşur.

Adam: „Hışşşt güzelim, gelsene, seni arabayla gezdireyim!“

Hatun: „Hadi ordan, benim o arabada ne işim var!“

Adam: „Sen ne diyon be, millet bu arabaya binmek için, ölüyo, ölüyo!!”


Ben çok güldüm:)
Resim: Pixelio

1.04.2009

MiM 3

Bu güne Mimle başladık, Mimle bitirelim istedim. Üfürükten Prensesim göndermiş bu güzel noktalı Mimi bana:) Valla sorular ilk okunduğu an da, insana çok basit geliyor, ama ben gariban iki gündür bocalıyorum, soruları cevaplamak için:)

-Çocukken komşunun bahcesinden erik, incir, üzüm aşırdım, bazende altıma kaçırdım

-Çocukken kitaptan yoksundum.

-Çocukken sevdiklerimden ayrılmaktan yaralanmış olabilirim.

-Çocukken şarkıcı, arktris olmayı hayal ederdim.

-Çocukken annemi ve dedemi yanımda isterdim.

-Evimizde asla yeterli huzur ve para olmadı.

-Çocukken daha fazla sevilmeye ve okşanmaya ihtiyaç duyardım.

-Bir daha asla kaybettiklerimi göremeyeceğim için üzgünüm.

-Yıllar boyunca insanlar ölünce ruhları nereye gidiyor hep merak ettim.

- Zaman kaybımdan dolayı hep kendimi suçladım.


Sevgili Özge, eğer yazmak istersen, bu Mimi sana paslamak istiyorum:)

Mim

Biraz önce Cenk`in sayfasına uğradım, kendisi „Özlemi“ işlemiş yazısında. Yazıyı okurken aklıma düşenleri yazdım ben de ona. Sonra sevgili Ufuk Çizgisinin Mimi geldi aklıma, hani demiş ya, ilk aklınıza gelenleri yazın diye. Sevgili Ufuk Çizgisi işte ilk aklıma gelenler.

Cenk kardeşim duyulan özlemleri çok güzel anlatmış, yalnız birini unutmuş. Belkide kendisi bu duyguyu hiç tatmadığı içindir.

Vatana, doğup, büyüdüğün yerlere olan özlemi var insanın, kokusundan, havasına, yağmurundan, çamuruna kadar özlenen, özledikçe çoğalan, çoğaldıkça yürek yakan, acı veren bir özlem. Hem yıllar geçtikçe katmerlenen, dayanılması güçleşen bir özlem.

Anaya olan özlem var, içini yakan, hele bir de ana, o dönüşü olmayan yolculuğa çıkmışsa ve onu bir daha göremeyeceksen, dokunup, koklayamayacaksan, işte o an da bütün bunları yapamadan, yapmaktan yoksun olduğun zamanlara duyulan özlem var. Şimdi burada olsa, sarılıp, koklayıp, öpsem dediğin.

Bir annenin, evladına olan özlemini de anlatmalı, anne evladını, eğer yanında değilse, her an özler. Her an aklındadır evladı. Kızıma, “Seni özledim”, dediğimde, “Annecim daha dün yanındaydım, ne çabuk özledin”, diyor. O daha anne olmadı, ne bilsin, bunun nasıl bir duygu olduğunu.

Herkese güzel bir yaşam diliyorum ve bu Mimi Guguk kuşuma gönderiyorum.
Resim: Pixelio